Abdal Musa Sultanın Misyonu

Anadolu'nun gerçek sahipleri birbirine ötekileştirildi. Sünniler Alevi Caferilere, şii ve Caferiler Sünnilere ötekileştirildi. önce birbirine yabancı olan bir bünyeye ait olan iki kol daha sonra çatıştırıldı. Gerek yurdumuzda gerekse dünyada birbirine karşı düşman edildi. Her iki kesim içine ajanlar salındı. Her iki kesimi yanlış yönlendirdiler. Prof. Dr. Haydar Baş hocamız ıstanbul'da yapılan Ehl-i Beyt kurultayında bunun tarihi sebeplerini kaynaklarıyla ortaya koydular.
Gelinen noktada bölgemiz işgal edilmek isteniyor. Yer altı kaynakları yer üstü zenginliklerine el konmak isteniyor. Bunu da nasıl yapıyorlar biliyor musunuz? Mezhep çatışması çıkartarak Müslüman milletleri saf dışı ediyorlar.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamız yaşanan bu ayrılığa ve bölünmüşlüğe "dur' diyor. Her iki kesimin bir bütün içinde olduğunu söylüyorlar. ışte bu tertiplenen Ehl-i Beyt kurultaylarıyla birbirimizi daha iyi tanıyoruz.

üç kıtada hükümran olan Türk milletine ne oldu da bu hale düştü? Bakın bu konuda üstat Haydar Baş hocamız ne diyorlar.

“Türk milleti, her dönemde Ehl-i Beyte sarılmış olsa da; saltanat yanlıları, Ehl-i Beyt'e aşık olmalarına rağmen, bilerek ya da bilmeyerek, Ehl-i Beyt'e farkında olmadan sırtını dönmüştür. Yalnız bunun faturası kader planında öyle bir tecelli ile cevap bulmuştur ki, Ehl-i Beyt'e sırtını dönen bu insanlar, gönüllerini Tanzimat'la birlikte batıya çevirmiş, Ehl-i Beyt'in eğitimi, öğretimi adeta unutulmuştur.

Tam da bu noktada batıya dönen gönüller, azınlık adı altında Ehl-i Salib'e gönlünü kaptırmış; onlara hak verelim derken, koskoca bir imparatorluk inkıraza uğramış ve heba olup gitmiştir. şayet aynı yanlışlar devam eder; milletimizin varlık sebebi olan Ehl-i Beyt'e hizmet edilmez, eğitim-öğretim ve ekonomik destek sağlanmaz ise; korkarım tarih tekerrür eder, varlığımızı tehdit edecek kader hesapları ile karşı karşıya kalabiliriz."

Gelelim Abdal Musa Sultana.
Orhan Gazinin silah arkadaşıdır. Hem mutasavvıf, hem cihat ruhunu hayatına geçiren bir zat hem de bir fikir ve gönül adamıdır, Abdal Musa Sultan günümüzden 650 yıl önce yaşamış olmasına rağmen o hala diridir, bizimle birliktedir. O gün nasıl bir fonksiyon icra etmişse, bugün de o fonksiyonunu icra etmektedir. O ölü değildir. ışte Anadolu'nun da diri kalmasının sırrı buradadır.
Abdal Musa, Hz. Pir Hacı Bektaş-ı Veliden sonraki Pir-i Sani olan zattır. 1300 ila 1400'lü yıllarda yaşamıştır. Bu zat Orhan Gazi zamanında yaşamış olup Geyikli Baba ile Bursa fethine katılmıştır. Açık kerametleri vardır. Tahta kılıcı ile kale burçlarını ikiye bölmüştür. Bu çarpışmalarda pamuk ile ateş toplamak gibi kerametler göstermiştir. Buradaki mana şudur. Dervişin iki vasfı olan yumuşaklık ve kuvvet bir arada vurgulanmaktadır.

Sultan payesi verilmiş büyüklerdendir.
On iki posttan on birincisi ayakçılık postu Abdal Musa Sultan makamıdır.
Abdal Musa Sultan keramet ehli büyük bir hak dostudur.
“Abdal Musa, tekkesine yeni canlar, müritler kazanmak için sırtında heybesi köy köy dolaşır. Yine Elmalı civarında, Tekke köyü yakınlarında dolaşırken, Gömbe'nin batısındaki Uçarsu'yun arkasında bulunan bir köye gider. Köy halkı o kadar fakir, o kadar fakirmiş ki, kuraklık yüzünden ekinleri bir türlü yetişmez olmuştur. Abdul Musa "ya ikram edecek evlerinde neredeyse bir parça kuru ekmek bile yoktur. Abdul Musa bu hallerini görünce çok acır ve onlara:

- “Ben size su verirsem, siz de elde edeceğiniz üründen bana pay verir misiniz?” diye köylülere sorar. Köylüler:
Ne demek, sen yeter ki bize su sağla, payın sözü mü olur.” diye söz verirler.
Bunun üzerine Abdul Musa asasını yere vurur yerden su fışkırır. Köylüler buna çok sevinirler. 0 yıl da bir bolluk, bir bolluk olur, deme gitsin. O yıl çok bol ürün sahibi olurlar.
Ancak Abdal Musa, hasat bitiminde, köylülerin söz verdiği ürünü almaya geldiğinde, onu tanımamazlıktan gelirler. Abdul Musa, “Hani bana ürününüzden belirli bir pay verecektiniz” diye hatırlatınca:
- “Hadi be derviş var git işine, bu suyu bize Allah verdi, sen de kim oluyorsun?” derler.
Abdul Musa, köylülerin bu dönekliğine çok kızar ve onlara bir bedduada bulunur.
- “Siz yazın içmeye su, kışın geçmeye yol bulamayın” der.
ışte o gün bu gündür kupkuru dağ yamacında taşlar arasından fışkıran ve adeta uçarcasına gürül gürül akan sular, yaz aylarında Elmalı ovasına, kışın ise Kaş Ovası'na akar olmuş. Abdal Musa'nın bedduası tutmuş ve o tarafta oturan köylüler, kışın suyun coşkulu akmasından geçmek için yol bulamazken, yazın sıcak aylarında da, kaynak Elmalı yakasına aktığından içecek su bulamazlar.

Abdal Musa hazretlerinden bazı nasihatleri burada belirtelim.
“Mümin ol / Halim selim ol / Ahde vefa et / Musibete sabret / Sözü düşün sonra söyle / ıbadete malına güvenme / Yalan söyleme / Hak divanından ayrılma / Bilmediğin kişiye yar olma / Vaktini zayi etme / Kimsenin uğradığı kötü duruma gülme / Kendinden ulu kimse ile mücadele etme / Dünya için gönlünü mahzun etme / Mevki sahibi kimseye yüzsuyu dökme / Elden gelirse yalnız başına yemek yeme / Serveri Kainat efendimizi ve ali ashabı ve ımameyn efendilerimizi daima salavat ile yad et ki Seyyid-i Fahr-i kainat efendimizin şefaatine mazhar olasın.”
ıçine düştüğümüz bunalımdan çıkmak için Abdal Musa'yı, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli'yi, Ahmet Yesevi dergahından Anadolu'yu irşat için gelen alperenleri tanımamız anlamamız ve yaşamamız gerekmektedir. ışte yapılan bu Ehl-i Beyt sempozyumları köklerimize yeniden dönüşü simgelemektedir, millet olarak can suyumuz anlamına gelmektedir.

Sizinle tarihi bir vakayı paylaşmak istiyorum.
Atatürk, Erzurum - Sivas kongreleri dönüşü daha Ankara'ya gelmeden, 19 Aralık 1919 tarihinde Kayseri'den Hacıbektaş dergâhına gider. çelebi Cemalettin Efendi, onu harem dairesinde misafir eder. 24 Aralık 1919 Cuma günü de Hacı Bektaş Veli Türbesi ziyaret edilir. Daha sonra baba postunda oturan Niyazi Baba'nın ziyaretine gidilir. Bu ziyaretten sonra Ehl-i Beyt taraftarları, Kurtuluş Savaşı'nda kararlı ve güçlü şekilde Atatürk'ün yanında yer alırlar.
Bugün ülkemiz yeniden haçlı kuşatması altındadır. Bu kültürel siyasal ekonomik sosyal sahadadır. Bugün hem Ehl-i Beytin kurtarıcı nefesine ihtiyacımız vardır hem de Ehl-i Beyt sevenleriyle bir ve beraber olmaya ihtiyacımız vardır.

Pir Hacı Bektaş-ı Veli olsun, Abdal Musa Sultan olsun diğer alperenler, hak dostları olsun, bu zatlar hem Anadolu insanını kazanmış hem Anadolu'yu kazanmış birer tapu birer direk mesabesindedir. Tapumuza ve direklere sahip çıkmak Türklüğe, kültürümüze, dinimize, Anadolu'ya, topraklarımıza ve vatanımıza sahip çıkmak demektir.
Gördüğünüz gibi birbirimizden hiç ama hiç farkımız yok.

Ehl-i beyt yolunda yaşamak, Ehl-i beytin nefesini taşımak demek Anadolu demektir. Bunlar yeri geldiğinde Hacı Bektaş-ı Veli, yeri geldiğinde Abdal Musa Sultan'dır. yeri geldiğinde Taptuk Emre, Yunus Emre, yeri geldiğinde Haydar Baş'tır.
Alevisi, şiisi, Sünnisi biz aynı kaynaktan besleniyoruz. Ehl-i Beytin nefesinden tefeyyüz ediyoruz.
Ehl-i Beyti sevmek ve onun yolundan gitmek bütün Müslümanlar üzerine farzdır.
şu iyi bilinmelidir ki, Sünnisiyle, şiisiyle, Alevisiyle, Ehli Beyt bütün ıslam aleminin ortak değeridir.
ışte Ehl-i Beyt sempozyumların hamisi Sn. Prof. Dr. Haydar Baş hocamız “Alevimiz, Bektaşimiz, Caferimiz, şiimiz, Sünnimiz hepimiz biriz, hepimiz kardeşiz, hepimiz Ehl-i Beytiz” diyor. Bütün milletimizi Ehl-i Beytin şahsında bir ve beraber olmaya davet ediyor.
ışte geleceğimizi şekillendirecek olan, bu çağrıya yüce Türk milletinin vereceği cevaptır. ınanıyoruz ve görüyoruz ki Ehl-i Beyt sevgisiyle şekillenen Anadolu, yeniden bu nefesle hayat bulacak ve Prof.Dr. Haydar Baş ve kadrosu Anadolu'nun birlik harcı olacaklardır.
6. Uluslararası Ehl-i Beyt Sempozyumu Konuşma Metnidir.

Op. Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi