AKP hükümeti, Guinness'e Girmeye Kararlı

Avrupa Birliğinin ilk kuruluşu “kömür ve çelik topluluğu” şeklindedir. Yıllar içerisinde, ekonomik birlik arayışı siyasi birlik arayışını da beraberinde getirdi. Avrupa devletlerinin kendi aralarında yüzlerce yıl devam eden savaşlarında ölenlerin sayısı milyonları geçmiştir. Nitekim Birinci ve İkinci Dünya Savaşı Avrupalılar arasında çıkan ve bütün dünyayı etkisi altına alan savaşlardır. AB ekonomik paylaşım gayretleri ile bir sükûnet dönemi yaşamıştır.

Ancak günümüze gelindiğinde Avrupa'nın yer altı kaynaklarının bitmesi, nüfusunun yaşlanması ve yaşanan ekonomik krizler birliği temelinden sarsmaya başlamıştır. Gün geçmesin ki, "Euro bölgesi krizi' adı altında bir haber basın yayında çıkmamış olsun. Ekonomik kriz ile birlikte Avrupa yeniden kaynamaya başlamıştır. Her geçen gün fakir ve işsizlerin sayısı artmaktadır. Avrupa kendi içinde sömüren ve sömürülen devletler olarak da ikiye ayrılmış durumdadır. Bu geriye dönüş sürecinin gittiği kulvar, Avrupa insanının geçmişte yaşadıkları iç karışıklık olacaktır. Almanya bile federatif bir yapıya sahiptir. Federasyonu meydana getiren bölgelerin birliktelikleri bile, ekonomik bir bunalımda bundan etkilenecektir. Neden mi diyeceksiniz?

Avrupa'da 30 yıl savaşları, 100 yıl savaşları ve dünya savaşları yaşanmıştır. Bu dönemlerde Avrupa'da sokaklarda insan eti satan kasapların türediği olmuştur. O günkü insanın inanç sistemi neyse bugün de odur. Değişen bir şey yoktur. Dolayısıyla ekonomik bir bunalım yeniden mezhep çatışmalarını ve savaşları başlatabilecektir. İşte Avrupa Birliğinin yapmak istediği bir barış projesini gerçekleştirme girişimidir. Bir dönem bu konuda başarılı olan AB artık çözülmeye başlamıştır. AKP'nin Platonik AB Aşkı Gelelim Türkiye'nin haline. 1959 yılından bu tarafa iktidarların değişmesine rağmen AB'nin kapısında bekleme teamülü değişmemiştir. Kimi iktidar döneminde daha az kimisinde daha fazla olmak kaydıyla bekleyiş devam etmiştir. Bu süreçte iki gelişme olmuştur.

Birincisi, Avrupa Birliğine girilecek diye taviz üstüne taviz verilmiştir. Neticede, milli ve dini bütünlüğümüz bundan zarar görmüştür.

İkincisi, iki dinden de avare kalınmış, komşularımız ve kendi kültürümüzden olan milletlerle aramız açılmıştır.

AB'nin bu anlamda görevi tamamlanmıştır, ayrıca AB kendi başının derdine düşmüştür. Artık Türkiye ile uğraşmaya ne hacet vardır, ne de vakti kalmıştır. ülkemiz bırakın din kardeşleri ile bir ve beraber olmayı; artık onlara namlu çeviren bir yapıya dönüşmüştür.

AB'nin bütün davranışlarında bu yaklaşımı görmek mümkün, ancak AKP hükümeti bir türlü bunu kabullenmek istemiyor. Platonik bir aşkın kurbanı pozisyonundan kurtulamıyor. AB'nin Türkiye'ye üyelik için açacağı daha 20 başlık var, ama iki yıl içinde bir tane bile açılmadı.

üstelik Avrupa Komisyonu'nun 1998'den bu yana kaleme aldığı ilerleme raporlarının eleştiri dozu en yüksek olanı son ilerleme raporu idi. Bakın AB'den sorumlu devlet bakanı ve baş müzakereci Egemen Bağış AB hakkında ne diyor. "Eşit olmayan davranış, çifte standard, aşağılayıcı davranış sergiliyorlar” diyor. Anayasa komisyonu başkanı AKP'li Burhan Kuzu ilerleme raporunu “aha çöpe atıyorum” diyor. Günaydın beyler. Bunu görmek için milletin ve devletin bu kadar yara alması mı gerekiyordu. Avrupa dün ne ise bugün odur. Değişim ve dönüşüm ancak sizin işinizdir. Hem sonra nereden bilelim yeni bir "one minute' tiyatrosu oynamadığınızı. Eğer samimiyseniz çıkın kamuoyunun önüne, biz yanılmışız deyin. Biz değiştik ama dünya değişmemiş deyin, Prof. Dr. Haydar Baş'ın bütün ikazlarına kulağımızı tıkadık deyin, helallik alın ve haklıya hakkını iade edin.

AB Genişleme Komiseri Stefan Füle, “İnanın kimsenin genişleme sürecini Guinness Rekorlar Kitabı konusu yapma niyeti yok” dese de sayın hükümetin sanırım böyle bir niyeti var.