Algı Yönetimi Gölgesinde Suriye ve Bölgesel Tehditler

Suriye’de yaşananlar, sadece komşu bir ülkenin değil, doğrudan Türkiye’nin kaderini de ilgilendiriyor. Gelişen olaylara bakarken, hangi meselenin aslında nereden kaynaklandığını sorgulamak zorunda kalıyoruz. Çünkü artık dış politika ve iç siyasal pozisyonlar birbirine karışmış durumdadır. Oysa bu ülkenin sınırları mücadeleyle çizildi. Bağımsızlığımız kolay kazanılmadı. Eğer her biri kendi kulvarında yönetilmezse güvenliğimiz tehlike altında demektir. Bugün, Misak-ı Millî sınırlarımız tehdit altında. Kırmızı çizgilerimiz silinmiş gibi. Bütün bu gelişmelerden halkımız büyük ölçüde habersiz. Çünkü kamuoyunu yönlendiren büyük bir algı yönetimi var. Bu manipülasyonun baş aktörlerinden biri de bazı ana akım medya ve onun yazar kadrosudur.
Gelişmelere bakıyoruz; hükümet her olayda aynı tepkiyi vermiyor. Bazılarına sessiz kalıyor, bazılarını gündeme taşıyor. Medya da aynı çizgide ilerliyor. Hangi olayın haberleştirileceği, hangisinin görmezden gelineceği belli. Ne yazık ki ülkemizin güvenlik sorunları bile bazı mecralarda ya göz ardı ediliyor ya da başarı gibi sunuluyor. Oysa bölgedeki harita değişiklikleri, bizim de toprak bütünlüğümüzü tehdit eder boyuta ulaşmış durumda. Bugün bölgede yaşananlar, bir sabah ansızın ortaya çıkmış gelişmeler değil. Büyük Orta Doğu Projesi’nin (BOP) hayata geçirilmesi sürecidir bu. Türkiye dâhil olmak üzere birçok ülkenin sınırları masa başında yeniden çizildi. Şimdi o haritaların sahada uygulanmasına şahit oluyoruz. Başlangıçta bu projelere doğrudan müdahale eden ABD, maliyeti ağırlaşınca vekâlet savaşları yöntemine geçti. Yani bölge halkları birbirine düşürülerek harita mühendisliği yapıldı. Bu süreçte olan yine bölgeye, yine komşuluk ilişkilerine, yine masum halklara oldu.
Türkiye tarihinden bir örnekle bakacak olursak, gazeteci ve siyasetçi Ali Kemal’i hatırlamamız gerekir. Millî Mücadele’ye karşı duran, işgalci güçlerle aynı dili kullanan bu isim, tarihin karanlık sayfalarında yerini aldı. Bugün medya aracılığıyla algı yöneten bazı isimlerin de bir gün benzer şekilde anılacağı kesindir. 4. Antalya Diplomasi Forumu’nda konuşan Amerikalı araştırmacı ekonomist Jeffrey Sachs, son derece çarpıcı tespitlerde bulundu. Sachs, 2011’den itibaren Suriye’nin, ABD ve İsrail'in çıkarları doğrultusunda parçalandığını, bu sürecin uzun yıllardır planlandığını söyledi. Eskiden Suriye'de ne İsrail vardı ne de ABD, ne radikal gruplar ne de vekil örgütler. Şimdi hepsi orada. Bu tabloyu gördükten sonra şu soruyu sormak gerekiyor: Türkiye, bu kadar çabanın sonunda ne elde etti? Sınır güvenliğini mi sağladı, mülteci sorununu mu çözdü? Yoksa yalnızlaştı mı? Gücünü mü yitirdi? Bir köşe yazarının aktardığına göre, ABD Başkanı Donald Trump'ın, İsrail Başbakanı Netanyahu’ya “Suriye’nin anahtarı Türkiye’nin elinde” diyerek bölgedeki dengelerde Türkiye’nin belirleyici konumuna dikkat çekiyor. Ardından, “Karşında Erdoğan var, başkasına benzemez” ifadelerini kullandığını yazıyor. Uluslararası ilişkilerde, sözlerin arkasındaki niyet çoğu zaman görünenden çok daha farklıdır. İlk bakışta Türkiye’ye yönelik bir övgü gibi görünen bu ifadeleri olduğu gibi ülkemize servis etmek algı yönetmektir. Bugün halktan gerçekleri gizlemek, diplomasi adı altında farklı yüzler göstermek yönetim anlayışının bir parçası haline gelmiş durumda. Oysa bu durum sürdürülebilir değildir. Gerçekler saklandıkça, toplumun farkındalığı zayıflar. Farkındalığı olmayan bir milletin, bir sabah toprağı elinden kayar.
Unutmamak gerekir: Sevr hayali hâlâ bazı odaklar için canlıdır. BOP haritaları hâlâ dolaşımdadır. Ülkemiz hâlâ bu projelerde parçalanmış bir şekilde yer almaktadır. Eğer bir sorumluluk aranacaksa, bu yalnızca siyasette değil, milletin kendisindedir. Gerçekleri görmek, hakikati savunmak ve geleceğe sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur.
İşlemlerimiz

