Avrupa Birliğine HAYIR demeyen, Ermeni iddialarının önüne geçemez

Avrupa Birliğine HAYIR demeyen, Ermeni iddialarının önüne geçemez

Osmanlı döneminde, doğu bölgesinde yaşanan Ermeni isyanları din adamı merkezlidir. İstanbul Ermeni patriğinin öncülüğünde, manastırlar ve kiliseler organizenin içindedir ve başındadır.

Tanzimat’la (1839) azınlıklara verilen haklar, batılıların baskı ve yönlendirmesini arttırmıştır.

Islâhat Fermânı (1856) ile Tanzimat’tan sonra azınlıklara verilen haklar daha da arttırılmıştır. Anlaşma metni büyük Avrupa devletlerinin arzuları doğrultusunda hazırlanır.

18. yüzyıl sonlarında Ermeni isyanları başlar. Van merkezli Büyük Ermenistan, Çukurova merkezli Küçük Ermenistan hedefleri doğu ve güneydoğu bölgemizi bir fitne kazanına çevirir.

Atatürk dönemi özel ve milli bir dönemdir. Bu dönemden sonra batılılaşma kaldığı yerden süratle devam eder. Özellikle Avrupa Birliğine üyelik sürecinde, batılılaşma hız kazanır. Batılı kurum ve kuruluşlar ile uyum çalışmaları, Avrupa mahkemelerinin anayasanın da üzerinde kabul görmesi egemenliğimizi de tehdit eder.

Gelelim Türk hükümetlerine. Özellikle AKP döneminde batıya teslimiyet zirve yapar. 2002 yılından itibaren hükümet bütün mesaisini AB’ye uyum çalışmalarına ayırır. Adeta ülke tam anlamıyla bir batılılaşma sürecine girer. Azınlıklıklara alabildiğince haklar verilir. Hatta devletimizin kuruluş senedi olan Lozan anlaşması bile hiçe sayılır.

Üstüne üstlük AKP hükümeti döneminde dinlerarası diyalog, medeniyetler ittifakı adı altında haçlı batının medeniyet anlayışı milletimize dayatılarak, batının operasyonlarına destek verilmiş olur.

Ülkemizde, Ermeni soykırım iddialarına daha çok ilmi ortamda cevap verilmeye çalışılmaktadır. Bu da yarım yamalak yapılır. Topraklarımızı elimizden almaya dönük batının manevrası adeta görmezden gelinir, bütün bu gelişmelere adeta aktüalite gözüyle bakılır. Ermenilerin iddialarına karşılık verilen ilmi çalışmalar bile son derece amatör ve desinler diye yapılan cinstendir. İktidar refleksleriyle hareket ediyor. Devlet birikimi ile ilmi metotlar ile hareket etmiyor. Olay anında güya tepki veriyor, ardından sanki bir şey olmamış gibi sessiz davranıyor.

Bütün bu süreçte batılı, siyasi olarak davranmaktadır. Haçlı batı, Müslüman Türk’ü Avrupa ve Anadolu coğrafyasından çıkartmak için her türlü manevrayı yapmaktadır.

Ermenilerin soykırım iddiaları tamamen politiktir. Siyasi saldırıya, siyasi olarak cevap vermek gerekir. Sen siyasi olarak, Avrupa birliği devletleri ile birlikte olacaksın, sen dinlerarası diyalogu, medeniyetler ittifakını hükümet politikası haline getireceksin, sonra kalkıp kısık sesle gelişmelere itiraz edeceksin. Bu olsa olsa halkın gazını almaktır, soykırım iddialarına destek vermek demektir.

Dini kimlik olmadan, milli kimlik olmaz. Batılılar haçlı zihniyeti ile kendi halklarını bir araya getirirken, İslam medeniyetinin özünü teşkil ettiği Türk kültürünü, medeniyetler ittifakı adı altında tarumar etmişlerdir.

Çözüm olarak Türkiye uydu politikalar değil, merkez politikalar üretmek zorundadır. Milli duruşu olan, ekonomiden, dış politikaya; eğitimden, milli güvenliğe kadar bütün sahalarda ülkemizin menfaatlerini merkeze koyan bir siyaset izlenmesi gerekmektedir. Bunun adresi de Prof. Dr. Haydar Baş’tır, Bağımsız Türkiye Partisidir.