Ayna

Ayna

İstanbul Rum Patriği Bartholomeos'a ayin yönetmek için geldiği Trabzon’da, Trabzonspor forması hediye edildi. Formanın arkasında “Ekümenik Patrik Bartholomeos” yazıldı idi.

Tabii basına servis edilerek gündem oluşturuluyor. Bu alışılmışın dışında bir tarz. Çünkü dünyanın neresine giderseniz gidin formaların arkasına ya rakam yazar ya isim veya sembolik olduğu zaman isim ve soy isim yazar. Hiçbir formanın arkasında cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, iş adamı, müdür, patron, hâkim, doktor gibi ifadeler yazmaz. Demek bu forma tasarlanırken daha baştan mesaj vermek üzere tasarlanmış.

Ekümeniklik siyasi bir kavramdır ve dünya Ortodokslarının başı demektir. Ta Bizans döneminde İstanbul’daki kurum diğer hristiyanlar üzerinde hakimiyet kurabilsin diye siyaseten ekümeniklik statüsü verilmiştir. Osmanlı döneminde İstanbul’un fethi ile, Fatih Sultan Mehmet bu yetkinin devamına karar vermiştir. Patrikhanenin faaliyetleri hiç de ülkemizin hayrına olmamıştır. Kurtuluş savaşı yıllarında patrikhane işgal kuvvetleriyle hareket etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk patrikhaneyi “fesat ocağı” olarak adlandırarak o günkü tabloyu özetlemiştir. Netice olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin tapu senedi olan Lozan antlaşması ile ekümeniklik sıfatı iptal edilmiştir. Kanunlarımıza göre ekümeniklik kaldırılmıştır. Patrikhane, Fatih kaymakamlığına bağlanmış ve sadece İstanbul'da yaşayan Ortodoksların dini ve ruhani işleri ile sınırlandırılmıştır. Oysa uygulaması hiç de böyle olmamıştır. 

Adeta iki Türkiye var. Biri gerçek, diğeri aynadaki yansıması. Ancak bu ayna bildiğimiz aynalardan değil, farklı gösterir. Birisi kanunlardaki ülke, diğeri ise uygulamada farklı kuralların olduğu bir ülke.

Bu tezadı her yerde görmek mümkün. Ülkelerin devlet politikaları vardır. Hükümetler devlet politikaları ile çelişmeyecek şekilde yasama ve yürütme işlerini yürütürler. Yargı her zaman için devletin koruyucusu ve kollayıcısıdır. Bir yanlış halinde hemen devreye girer ve yaptırım uygular. Böylece devlet varlığını sürgit devam ettirir. 

Oysa günümüzde işlerine geldiği zaman devlet, işlerine geldiği zaman hükümet olarak davranmaktadırlar. Son dönemde Türk tipi başkanlık sistemi dedikleri partili cumhurbaşkanı sistemi ile artık tuz da kokmuştur. Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve aynı zamanda partilidir. Seçilme kaygısı yaşamaktadır. Seçmenin gönlünü hoş etmek için devletin kuralları bazen yok sayılabilir.

Ekümeniklik kavramını yasaklayan bizzat devlet, ama devleti yönetenler hem göz yumuyorlar hem de bizzat kendileri bu ifadeyi kullanıyorlar. Bu ülkede başbakanlık yapmış kişi bile tweet paylaşımında Bartholomeos’a ekümenik diyebilecek kadar fütursuz davranabilmektedir. Yani tuz kokmuştur.

Bütün bu yaşananlar dinlerarası diyalog çalışmalarının acı meyveleridir. Uzun yıllar Fethullah Gülen hareketi ile peygamber efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV) göz ardı edilmeye çalışılmış, son kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerim ayetlerine rağmen İbrahimi dinler kavramı ortaya atılmıştır. Prof. Dr. Haydar Baş hocamız ömrü boyunca bu sinsi akıma karşı mücadele etmiştir. Hocamız, dinlerarası diyalog çalışmaları dini görülse de, milli bütünlüğümüzü tahrip etmeye yönelik olduğunu, her ortamda ifade etmiştir. Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar ama doğru değişmez, doğru doğrudur. Neticede haklı çıkan Haydar Baş hocamız ve Bağımsız Türkiye Partisi kadroları olmuştur, kaybeden ise ülkemiz ve diğerleri olmuştur. 15 Temmuz darbe girişimi hala sıcaklığını korumaktadır. Ülkemiz ve coğrafyamız üzerindeki hesaplar bitmeyeceğine göre dinler arası diyalog ve benzer faaliyetler de devam edecektir. Bu konularda oy kazanma, makam ve mevkiini koruma ve yurt dışı baskılar karşısında boyun eğme siyaseti, her açıdan kaybetmek demektir. 

 

Bütün kamuoyunun gözleri önünde cereyan eden pontusçuluk, oculuk buculuğa rağmen siyasilerin sessizliği onlar adına bir nakısadır. Burada ilk ve tek konuşan lider BTP genel başkanı Hüseyin Baş bey olmuştur. Sayın Baş “Trabzonspor üzerinden sevimli gösterilmeye çalışılarak Pontus idealleri için kendilerine alan açmaya çalışan Patrik Bartholomeos'a Lozan ve Türkiye Cumhuriyeti yasaları ile kullanılması yasaklanan “ekümenik” unvanı yazılı Trabzonspor forması hediye edilmesi kabul edilemez!” demiştir. Evet bu kadar net bir duruş. İşte kritik bir süreçten geçen ülkemizde ihtiyacımız olan bu net duruştur. 

Bir soru ile bitirmek istiyorum. 

Bu ülkenin hukukçuları ne yapar, siyasileri ne iş yaparlar? 

Sanırım tarih bu dönemi de yazacaktır.