"Bad’el harâb’ül-Basra"  demeden

"Bad’el harâb’ül-Basra"  demeden

Hükümet iktidara geldiğinin ilk yılı Roma’da yaptığı açıklamada Avrupa Birliği ile katolik nikâhı kıymak istediğini söylemişti. Katolik nikâhı, ölmek var dönmek yok anlamına gelmektedir. Uzun yıllar boyu da böyle oldu. Türkiye’nin iç politikası AB'ye teslim edilmişti. AB ne yaparsa yapsın, büyük bir teslimiyet içerisinde AB yolculuğuna devam edildi. Gün geldi AB üyeliği kabul etti zehabı ile başkentte güpegündüz havai fişekler patlatıldı.

Bu süreçte AB komiserlerinden birisi gidip diğeri geliyordu. İç politikamız yeniden dizayn ediliyordu. Güvenlik politikası, eğitim, hatta diyanet işlerine, Cuma hutbelerine bile müdahale vardı. Tak şak mantığı ile ne diyorlarsa, o yapılıyordu. Ha bugün ha yarın olacak mantığı ile hareket ediliyordu. Hükümet, AB yetkililerinin ellerindeki havucun peşinden gidiyordu.

AB, belli periyodlarla, Türkiye İlerleme Raporlarını yayınlayarak, her defasında tamam ama bu da yetmez demeye devam etti. Yapılan ev ödevleri ile devletin ve milletin temelleri sarsıldı.

Bütün bunlar olurken sadece bir isim Prof. Dr. Haydar Baş iki konunun altını çiziyordu. 1980'li yıllardan beri bugünkü ismi ile AB’nin Türkiye’yi üyeliğe kabul etmeyeceğini söylüyor; ikinci olarak da AB’nin dağılacağını ifade ediyordu. Bütün gelişmeler Sayın Baş'ı haklı çıkartmıştır. AB’nin fiili dağılma süreci Brexit ile başlamıştır.

...

Dış politikada ABD stratejik ortak olarak kabul edildi. Hükümet Amerika'nın Ortadoğu coğrafyasını işgal projesi olan Büyük orta doğu projesinin (BOP) eş başkanı olduklarını her fırsatta gündeme getirdi. Bu görevi tahakkuk ettirme adına dur durak bilmeden çalıştılar. Başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere mekik dokudular; kadın hakları, kalkınma, demokrasi söylemleri ile hareket edildi. Neticede kadınların ya ırzına geçildi, ya kocasız bırakıldı ya da ana olarak ağlatıldılar. ABD'nin BOP uygulamaları ile özellikle Ortadoğu bölgesi yaşanmaz hale geldi. Komşular ile sıfır sorun diye yola çıktılar ülkeyi komşusuz bıraktılar. Komşuda pişer bize de düşer misali komşulardaki ateş ve gözyaşı ülkemize de sirayet etti.

Uygulanan bu dış politikayı her fırsatta eleştiren tek isim vardı. O da Prof. Dr. Haydar Baş idi. Haydar hoca her fırsatta “Ne AB Ne ABD Tek Çözüm Bağımsız Türkiye” demeye devam etti.

...

Ekonomide dünya bankasının projelerini ülkemizde uygulayan Kemal Derviş'in yoluna devam edildi. Kapitalist uygulamalar ekonominin kanını emdi. Ülkemiz dövizin boyunduruğu altına girdi. Hükümet güya ekonomideki başarılarının ispatı olarak, döviz karşısında TL. kurunun sabit kalmasını gösterdi. Bugün ise hükümet ne yaparsa yapsın dövizdeki yükselmenin önüne geçemiyor. Oysa ekonomideki mevcut bütün kabulleri elinin tersiyle iten ve dünyanın kabul ettiği Milli Ekonomi Modelini ortaya koyan da Prof. Dr. Haydar Baş olmuştur.

Gerek içerde, gerek dışarda yaşanan bu kadar olumsuzluk birer sonuçtur, sebep değildir. Uçuşan sinekleri etkisiz hale getirerek sorunu çözemezsiniz. Tek çare sebepleri ortadan kaldırmaktır yani bataklığı kurutmaktır. Tanınmış Rus siyaset ve bilim adamı, siyasi danışman Prof. Dr. Ali Victor Minin’in Yeni Mesaj gazetesinde yayınlanan ifadeleri çok anlamlıdır." Dünyada genelde bilim adamları ayrı, inanç sahibi insanlar ayrıdır, bir de gizli bilgiler sahibi insanlar ayrıdır! İlk defa Haydar Baş'ın şahsında hem bilimi, hem maneviyatı hem de gizli bilgileri yani tasavvufi bilgileri şahsında birleştiren birini gördük. Demek ki, Haydar Baş'ın şahsında hem güncel ekonomi ve siyasi bilgiler, hem de eskiden gelen manevi bilgiler mevcut. Bu bakımdan Haydar Baş bir öncüdür. O şu anda bu bilgileri topluma da ekiyor."

Bad’el harâb’ül-Basra diye bir söz vardır. Yani Basra yıkıldıktan sonra neye yarar anlamında.  Gelin Basra’ların sayısı artmadan çözümün adresinde buluşalım. Haydar hoca ile birlikte olalım.