Büyük İsrail, Nakşibendilik ve Kemalizm

Büyük İsrail, Nakşibendilik ve Kemalizm

İsterseniz sondan başa doğru bir yolculuk yapalım.
16 Kasım 2013 Günü Diyarbakır’daki Tayyip Erdoğan - Mesut Barzani buluşması tarihi bir kırılma noktası oldu. Bu olayla hız kazanan süreci iyi izlemek gerekir. Bugüne kadar kuzu postuna bürünenlerin nasıl da arz-ı endam ettiklerini göreceksiniz. Kimi zafer sarhoşluğundan ortaya çıkacak, kimisi ise görev gereği sahada yer alacaktır.
Gelin bu gelişmelere bir göz atalım.

"Diyarbakır’da kucaklaşanlar, gönülleri Nakşi aşkla yoğurulmuş, fakat birbirinden ayrı düşürülmüş Halidiyye kolundan kardeşlerdir" bu ifadeler Türkiye gazetesinden Rahim Er’e aittir. Bu makaleden hareketle “Barış süreci, Türk ve Kürt Kemalistlerini mağlup eden bir Nakşibendi hareketidir” şeklinde başlık atmaktan da geri durmadılar.
Kucaklaşma denen seremonisini T.C. başbakanı Erdoğan ile kuzey Irak Kürt yönetimi başkanı Barzani tarafından, Kürdistan'ın ilanı şeklinde özetleyebiliriz.
İşte bu tarihi kırılma noktası bir kucaklaşma olmuştur, ama bu ABD gölgesinde AB talimatlarıyla oluşan bir birlikteliktir.
Gelişmeler, aylardan beri Meltem TV ekranlarında izlemekte olduğumuz “İrfan Vakti” programında ilahiyatçı Mehmet Emin Koç ve tarihçi Emre Polat'ın anlattığı Nakşiliğin bir İngiliz tarikatı olduğunu da desteklemektedir.

İmam Rabbani adı ile ünlenen Ahmet Faruk Sirhindi ve takipçisi Halidi Bağdadi’nin temsil ettiği Nakşi-Halidilik ile Barzani ailesi ve İngilizler yakın ilişki içindedir. İlmi belgelerde Barzani ailesinin yahudi olduğunu ve bir vakit Irak’ta nakşi-halidiliği temsil seviyesine geldiğini biliyoruz. İşte bundan sonra bu merkezler kürt isyanlarının da merkezi konumundadır. Hedef Osmanlı Türk varlığını ortadan kaldırmaktır. Görünürde bir Kürt devleti kurulmak istense de esas olan Büyük İsrail devletine giden yolda kilometre taşı olmaktır.

Osmanlıda var olan Ehl-i Beyt karşıtı tutumdan olsa gerek özellikle 1820’li yıllarda 2. Mahmut döneminde Nakşi-Halidilik, Osmanlı imparatorluğu içinde hızla yayılır. Yayılır yayılmasına ama bu Ehl-i Beyt dostu olan alevi-bektaşiler için de bir soykırıma dönüşür.
Bektaşi dergahları kapatılır, dergahların başına bektaşi şeyhleri yerine nakşi şeyh(!)ler getirilir. Alevi-bektaşiler tutuklanır, sürgüne gönderilir, idam edilir. Bunlar yetmez, Osmanlı kendi ordusu olan yeniçeri ocaklarını topa tutar ve mensuplarını ölüme mahkum eder.
Bu hınç sürer gider.

Günümüzde de Nakşilerin, alevi-bektaşilere karşı tutumu değişmemiştir.
Geçtiğimiz gün nakşibendiler tarafından düzenlenen İmam Rabbani Sempozyumu bir gizlenme rekfleksi ile yapıldı. Ancak yine kimliklerini ve gayelerini ele verdiler.
Nasıl mı diyeceksiniz.
Sempozyum düzenleme komitesinden İstanbul Tasavvuf Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Süleyman Derin konuşmasında hem birlik ve beraberlikten bahsetmekte hem de "Bektaşilik ayrı bir din olmuştur şu anda" demektedir.

Hükümetinin sözde ‘barış süreci’nin bir taraftan da Türk ve Kürt Kemalistlere karşı yürütülen bir Nakşibendi hareketi olarak ifade edilişini anladınız mı?
Bahsi geçen mücadelede muhatap Kürt ve Türkün de içinde bulunduğu ‘Türk millet’idir.
Kemalizm’e karşı çıkılmasının sebebine gelince çok açıktır. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk Ehl-i Beyt dostu bir Alevi-Bektaşidir.
Bir kere daha altını çizmek gerekir ki, Bektaşiler Müslümandır ve farklı bir dinleri yoktur. Bektaşiler Ehl-i Beyt dostudur. Onların şiarı “Hak- Muhammed- Ali”dir. Onlar, Hünkar Hacı Bektaş-ı Velinin kutlu yolunun yolcusudur.
İşleri dini istismar değil, ülkeyi bölmek parçalamak hiç değildir.