Darbe girişiminin önü ve arkası

Darbe girişiminin önü ve arkası

15 Temmuz gecesi yapılan darbe girişimi bir kez daha ülke ve bölge gerçeklerini bize hatırlattı.

Bu defa diğerlerinden farklı olarak siyasi parti gözetmeksizin, bütün halkın darbeye karşı canı pahasına, duruş ortaya koyması ile darbe girişimi akamete uğramıştır. Fakat ne kısa vadede ne de uzun vadede darbe riski ortadan kalkmış değildir. Ülkemizde belli aralıklarla yapılan darbe veya darbe teşebbüsleri bir bakıma "ayar" verme karakteri taşımaktadır. Peki, bu ayar kimlere verilmektedir. Darbeyi yapana da darbe yapılana da mesaj niteliği taşımaktadır.  Her defasında darbelerin görülen ve görülmeyen yüzleri vardır. Görülen yüzü daha çok işi ihaleye almış olan geçici menfaat ilişkileri olanlardır. Bunlar bir bakıma piyon görevi görürler. Esas olan bu aktörlerin arkasındaki güç odaklarıdır. İşte bu güç odaklarına inilmediği müddetçe, vakti saati geldiğinde yine bir darbe ile karşılaşılması mukadderdir.

Ülkemizin coğrafyası, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, tarih boyunca birçok medeniyetlere beşiklik yapması, gözlerin üzerinde olmasına yol açmaktadır.

Ayrıca geçmiş hükümetlerden beri, batı ile olan göbek bağı ülkemizi bağımlı bir hale getirmiştir.

Gözü topraklarımızda olan güçlerle taktik olsun, stratejik olsun yapılan ortaklıklar sürekli olarak ülkemizin ayağını kaydırmaktadır.

Okyanus ötesinin ve birçok güçlü devletin istihbarat teşkilatlarının ülkemizde cirit atması işi daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir.

Liyakat esasına göre değil de, kadrolaşma adına bazı gruplara verilen öncelikler, piyonları değişen paralel devlet yapılanmalarını ortaya çıkartmaktadır.

Hükümetin sürekli olarak tekrarladığı bu darbe girişiminin Fetö/Paralel Devlet Yapılanması (PDY) tarafından yapıldığı söylenmektedir. Kalkışma sürecinde de gördük ki, bu örgütün oluşması, büyümesi ve devlet kadrolarına hâkim olması yeni bir hadise değil. Hayret edilecek olan bu kadroların da bizzat mevcut hükümet tarafından işbaşına getirilmiş olması. AKP hükümetinden önce gelen hükümetlerin de Fetö’nün oluşması ve güç kazanmasında rol sahibi olduklarını görüyoruz. Hatta daha esamesi okunmadığı dönemlerde bile, değişik pozisyonlarda devlet memurluğu imtihan sorularının bu kadroya verildiğini ve bizzat ellerinden tutularak TSK dâhil olmak üzere en üst basamaklara kadar çıkartıldığını biliyoruz.

Fethullah Gülen'in II. John Paul'ü ziyareti ve 10 Şubat 1998 tarihli Zaman gazetesinde yayınlanan mektubu fetö’nün misyonunu ortaya koymaktadır. Bu tarihten sonra yaptığı bütün gayri milli ve gayri dini eylem ve faaliyetleri açıktan yapmaya başlamıştır. Bu tehlikeyi daha o günlerden gören tek kişi sayın Prof. Dr. Haydar Baş hocamızdır. Sayın Baş, Fethullah Gülen'in dinlerarası diyalog çalışmaları ile her ne kadar dinimiz İslam’ı tahrip ediyor olsa da bunun yanında bu hareketin asıl gayesinin millet yapısını devlet yapısını tahribe yönelik olduğunu her platformda beyan etmişlerdir. Bizzat kendileri Tayyip Erdoğan'a 2000 li yılların başında anlatmıştır. Görevlendirdiği ekipler açıklayıcı bilgilerin ve belgelerin olduğu dosyalarla Türkiye’nin dört bir yanındaki kanaat önderlerine gönderilmişlerdi. Bizzat bendenizin de içinde olduğu bir ekip de Sn. Devlet Bahçeli’yi, eski genel merkezlerinde ziyaret etmiş ve kendilerine bu tehlikeden haber vererek dosya takdim etmiştik. Bütün bu çalışmalar yapılırken kimsenin şahsına dönük eylem ve söylem geliştirilmemiş, tamamen fikri planda bir mücadele verilmiştir.

Bütün gücü elinde bulunduran hatta paralel devlet yapısı haline gelen bu güce karşı Sn. Haydar Baş hocamız tek başına da, kalsa bu mücadeleden vazgeçmemiştir. “Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzün teminatıdır” tespitini yaparak, gayretlerine devam etmiştir. Bütün bu çalışmalar yapılırken, üçüncü şahıs ve kurumlar işin esasını göremedikleri gibi, Haydar hoca hakkında dedikodu yapmış, bu mücadele şahsi ve nefsi bir mücadele gibi görülüp, gösterilmeye çalışılmıştır.

Ancak fetö'nun temsil ettiği organize güçler, süreç esnasında çok defa devlet gücünü de arkalarına alarak Sn. Haydar Baş beye ve kadrosuna çok ciddi zararlar vermişlerdir. Aradan geçen 20 yıla yakın zaman yine Haydar Baş hocamızı haklı çıkartmıştır. Başta sayın iktidar olmak üzere milletin Haydar hocaya özür borcu vardır.

Yaşanan bu kadar olumsuzluktan sonra tehlikeyi bertaraf etmek ve önlemek adına gerçek faillerin ortaya çıkartılması gerekmektedir. Fetö/PDY piyondur, tetikçidir.

Elbette kişileri konuşacağız, suçlular cezasını çekecekler; bununla kalmayıp elbette olayları araştıracağız, ancak bunlar yetmez. Çünkü maksatlarına erişmek isteyenler farklı kişiler de devreye koyabilirler, farklı senaryolar da sahneye koyabilirler. Esas olan olayların arkasındaki fikirdir, varılmak istenen hedeftir. İşte asıl araştırılması, konuşulması ve betimlenmesi gereken de tam burasıdır.

Perde arkasında ipi elinde tutan güçlerin deşifre edilmesi gerekmektedir. Bütün siyasilere düşen el birlik bu faili ortaya çıkartmaktır.

Ekonomik, sosyal, askeri ve hukuki olarak dışa bağımlı uydu politikalar yürütüldüğü müddetçe, darbelerin ardı arkası da gelmeyecektir. Öncelikle yapılması gereken, devlet - millet, asker - sivil birlikteliğini sağlamaktır. Yaşadığımız nazik günler, sükûnet ve suhuletle davranılması gereken günlerdir. Devlet aklıyla, davranılmalı millete kucak açılmalıdır; çünkü nihai amaç bir iç çatışmadır, ülkemizi karışıklığa mahkûm etmektir.