Ekonomik göstergelerde bir rekor daha kırıldı

Ekonomik göstergelerde bir rekor daha kırıldı

Tüketici Güven Endeksinde o yılın bu yılın değil, tarihinin en düşük seviyesi kaydedildi. Haziran ayında bir önceki aya göre %6,2 oranında azaldı; mayıs ayında 67,6 olan endeks, haziran ayında 63,4 oldu. Bu rakamların 100'den büyük olması iyimser durumu, 100'den küçük olması tüketici güveninde kötümser durumu gösteriyor. 

Tüketicinin ekonomiye güvenmemesi yaşanan enflasyonist ortamda hem kendi paramızdan TL’den başka değerli akçelere kaçışa yol açar hem de resesyon durgunluk sebebidir. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak diye bir ifade vardır, tam da bu işte. Ekonominin çarklarının yavaşlaması piyasalarda dengeyi bozan temel arızalardan bir tanesidir. 

Elbette bir günde bu günlere gelinmedi. Yaşananların sebep mi sonuç mu olduğu iyi bilinmelidir. Neden sivrisinekleri avlayarak bitiremezsiniz sürekli arkadan yenileri gelir. Burada yapılması gereken kaynağını bataklığını kurutmaktır.  “Yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıkar” diye klasik bir sorumuz vardır. Burada anlatılmak istenen sebep-sonuç ilişkisine vurgu yapmaktır. Yaşanan bu ekonomik bunalım bir sonuçtur. 

Diyorlar ki, sen de finansal okuryazar ol. Yani bütün algı yönetimine rağmen kendi faydana olanı yap. Enflasyona karşı yatırımını koru, ayağını yorganına göre uzat. Bu davranış şekli ile asgari yaşam koşulları oluşturulmak isteniyor bir başka açıdan sömürülecek insana olabildiğinde ayakta kalabilmesi öğütleniyor. Bu bir bakıma tavşana kaç tazıya tut demektir. 

Serbest piyasa ekonomisinin yapısal sorunlarından ve ülkemizdeki uygulama şeklinden kaynaklanmaktadır. Kapitalist ekonomilerde tüketici olarak insan sahipsizdir. Devlet de sahip çıkmaz ona. Varsa yoksa sermaye grubunun çıkarları esastır. 

Üretim araçlarının özel ellerde bulunduğu, kâr amacına yönelik üretime dayanan toplumsal düzen olan kapitalizmde olsun;

Özel mülkiyetin olmadığı, bütün malların, üretim araçlarının herkesin ortaklaşa kullandığı komünizmde olsun;

Üretim araçlarının devletin elinde olması, ekonomik etkinliklerin kâr yerine insanların gereksinimlerini karşılaması gerektiğini öne süren sosyalizmde olsun 

Bunların hiçbiri ekonomiyi yönetememiştir. Her bir sistemde gerek politbüro, gerekse bir avuç sermayedar ön planda olmuştur. Her biri kendi usulüne göre halkın sırtına binmiştir. Dünyada yaşananlar yanlışta ısrarın sonucudur.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza ait olan Milli Ekonomi Modelinde ise "devlet milleti için vardır" bu sistemde esas özne insandır, millettir. 

Milli Ekonomi Modelinde, adil paylaşım, tam istihdam ve sürekli kalkınma vardır. İşte bu devlet anlayışında piyasalarda hareket de olur, güven de olur, bereket de…

"Tam Bağımsız Türkiye" anlayışı ile bu hayat hayal değil, gerçek olur.

Var mısınız?