Erdoğan, Kılıçdaroğlu ve Baş

Erdoğan, Biden ile yaptığı görüşmede daha önce de olduğu gibi, ABD’nin Kobani'ye 3 uçak indirdiğini yarısını DEAŞ, yarısını da PYD'ye verdiğini ifade etti. Biden, ‘hayır’ demedi, sadece bilmiyorum dedi. Aynı saatlerde ABD savunma bakanı ise bu hadiseyi teyit etti.

Bölgemize, tanklarımıza atılan silah ve mühimmatları veren, askerimizi insanımızı şehit eden iradeye karşı verilmesi gereken tepki ne olmalıdır. Yürek acınız kadar, ciddiyetiniz kadar, yüreğiniz kadar tepki vermeniz gerekir. Siyasetinizi, ortaklığınızı ona göre gözden geçirmeniz gerekir. Ya siz orayı terk etmelisiniz ya da onlar oradan gitmeli; birlikte olma şansınız yoktur. Zaten ABD daha önce yaptığı açıklamalarda PYD’nin yanında olduğunu ifade etmişlerdi.

‘Obama ve Erdoğan’ın, IŞİD'den doğan tehdidin de aralarında bulunduğu bölgesel ve küresel zorluklarda birlikte yakından çalışmayı sürdürmede mutabık kaldıkları’ bizzat ABD tarafından ifade edildi. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Caitlin Hayden’in bu açıklaması meselenin iç yüzünü ortaya koymaktadır.

Bütün bu yaşananlar bize Türk askerinin başına ABD tarafından Irak’ta geçirilen çuvalın ikinci perdesi imajını veriyor. Çuval hadisesinde söylenen sözler hala hafızamızda. Amerika’ya nota vermeyi düşünüyor musunuz diye soran gazeteciye Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği cevap, “ne notası, müzik notası mı verelim?” Şeklinde adeta olup bitenlere karşı teslimiyetini gösteriyordu. Abdullah Gül ise Amerika’nın özür dilemesini bekliyor musunuz diye soran gazeteciye, “büyük devletler özür dilemez” cevabı bu teslimiyetin ve millete karşı verilen “çaresizsiniz” mesajından başkası değildi.

Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmada "Ülkeyi kim yönetiyor, Allah aşkına nereye gidecek, bu ülkenin hali, ne olacak ben merak ediyorum. Vatandaş olarak merak ediyorum, siyasetçi olarak değil. Varsa bir sorun getirin, çözelim" demektedir.

Kılıçdaroğlu'nun bu çırpınışı aslında bir samimiyet göstergesi. Türk siyasetinin iktidarı ve muhalefeti ile teslim oluşunu ve çözümsüz kaldığını haykırıyor. Öyle de Sayın Kılıçdaroğlu, Haydar Baş hocayı tanır, çözümlerinden haberdardır. Bugün yapılması gereken bütün siyasilerin bir araya gelmesidir; hem sorunlar tespit edilmeli hem de çözümler ortaya konulmalıdır.

Haydar Baş hoca, bu toplumun gören gözüdür. Eğer içine düşülen badirelerden kurtulmak isteniyorsa gözümüzü açmamız gerekir. Aksi halde kör gözle bataklıktan çıkalım derken, başımızı sağa sola vuracak ve can güvenliğimiz tehdit altında olacaktır. İşte toplum olarak yaşadığımız ekonomik, sosyal, siyasi sorunların, güvenlik sorunlarının esas sebebi icraatın görmeden attığı adımlardır. Çözüm adına atılan her adım, ülkemizin aleyhine sonuçlanmıştır. İşte bu gözü görmeyen bir kişinin kendini sağa sola çarpması misali gibidir.

Oysa bizim çaremiz var. O halde buradan siyasete, akademik çevreye, sivil toplum örgütlerine ve de milletimize bir çağrı yapmak istiyorum. Gelin toplumun gören gözü olan Haydar hocadan istifade edelim.  Aksi halde yarın çok geç olmuş olacak.