Etme bulma dünyası

Etme bulma dünyası

Hatırlarsınız AKP hükümet kurduğunda zamanın başbakanı Tayyip Erdoğan İtalya’ya gitmiş ve Avrupa Birliği ile katolik nikahı kıymak istiyoruz demişti. Biliyorsunuz bu nikah türünde, evlilikten sonra asla boşanmak yoktur. Hükümet iktidarları boyunca hep AB’ye endeksli adımlar attı. İç ve dış politik tercihlerini hep AB ve ABD istekleri doğrultusunda gerçekleştirdi.

Aradan bu kadar zaman geçtikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan bir itirafta bulunuyor. Diyor ki: “Avrupa Birliğine güvenmiyorum”.

Erdoğan açıklama yaparken başbakan Davutoğlu bütün hızı ile, Avrupa Birliği ile ardı ardına toplantılar yapıyor ve anlaşmalar imzalıyor. AB söz veriyor, hükümet ise Türkiye adına AB'nin istediği icraatleri yapıyor. Ekonomik, sosyal, kültürel, güvenlik dengelerini alt üst etme pahasına, ülkemiz göçmen kampına çevriliyor. AB vizeyi kaldıracağız diyor, başbakan AB ile Kayseri pazarlığı yaptık, para verecekler diyor. Beri taraftan Erdoğan, bunların sözlerine güvenmediğini deklare ediyor.

İşte yaşadığımız problemlerin kaynağı tam da burası.

Diplomatik olarak devletin menfaatleri esastır. Maalesef AKP döneminde dış politikada teslimiyet kültürü hâkim oldu. Devlet aklı terk edildi. Bir taraftan da güvenmediklerini ifade ettikleri AB ile yaptıkları anlaşmaları, büyük bir zafer kazanmış gibi kamuoyuna servis ediyorlar.

Madem AB’ye güvenmiyorsunuz, niçin ülkemizin kaderi ile oynuyorsunuz diye sormamız gerekmez mi?

Veya Madem AB’ye güveniyorsunuz, niçin halka karşı güvenmediğinizi ifade ediyorsunuz?

Günümüzde yaşanan terör uluslararası karakter taşıyor. Bölgemizde yaşanan savaş vekâlet savaşıdır. Terör örgütleri de emperyalist güçlerin güdümünde hareket etmektedir. Güç dengesi ve toprak paylaşımı bu yolla gerçekleştirilmektedir. Ülkemizin haline bir bakar mısınız, güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımız adeta göçmen oldu. Üstelik yoksul olan bu halk, sefalete terkedildi.

Yaşadıklarımız hükümetin uyguladığı iç ve dış politika sonucu ortaya çıkmıştır. Hiç gerek yokken Ortadoğu'ya burunlarını bu kadar sokmalarını, emperyalist güçlerinin projelerinde aktör olmalarını ne ile izah edeceğiz?

Türkiye'de terör her geçen gün dozunu arttırıyor. Son yaşanan Ankara ve İstanbul'daki patlamalar öncesi ABD ve alman elçilikleri haber verdiler. Tam de dedikleri gibi olaylar gerçekleşti. Hükümet yetkilileri önceden bu uyarıları küçümsediler, gereken tedbir de alınmadı. Netice de hem can ve mal kaybı gerçekleşti, hem de halk nezdinde ilgili kurumlara güven bunalımı daha da arttı. Peki, bu sonucu hiç mi öngöremiyorlar?

Yaşanan tüm bu olumsuzlukların tek müsebbibi, hükümet değildir. Hükümetin yanında halkın kendisi de sorumludur. Çünkü bu hükümet zembille gökten inmedi, AKP kadrolarına hükümet olma yetkisini veren de bu halktır.

Ülkemiz üzerinde hesap yapılmasını istemiyorsak, öncellikle iç yapımız gözden geçirilmelidir. Ekonomimiz ayağa kalkmalı, halk sosyal devleti doya doya yaşamalı, toplumsal barış gerçekleşmeli, devlet millet kaynaşması sağlanmalı, devletin kurumları arasında çatışma değil, dayanışma kültürü gerçekleşmeli. Zaman içerisinde bu konularda ülkemiz hep kan kaybetmiştir.

Bu konuda çözüm için yetkin olan, proje sahibi olan tek lider BTP genel başkanı Sayın Prof. Dr. Haydar Baş hocadır ve kadrosudur.