FINDIK MUSALLA TAŞINDA

Gelelim fındıkların satışına. Bu sene TMO fındık satın almayacak. Fındık, tüccarının insafına terk edildi bile. Fındık serbest piyasada şu sıralar ancak 2-2,5 liraya alıcı buluyor, maliyeti ise 3,5 lira civarında. üstelik fındık fiyatı daha da düşeceğe benziyor. BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş seçim çalışmaları sırasında hükümetin fındığa 1 lira bile veremeyecek diye ikaz etmişti, zaten. Dün Ege çiftçisinin, Akdeniz çiftçisinin, Güneydoğu çiftçisinin “eksek de mi zarar etsek, ekmesek de mi” veya bir başka şekilde “ürün tarlada mı kalsa zarar etsek, tarladan kaldırsak da mı zarar etsek” ikilemi içerisindeler.

Fındık üreticisi mağdur, endişeli ve gergin bir bekleyiş içerisinde. Zaten Karadeniz'in en temel sorunlarından birisi işsizlik. Sürekli göç veren bir bölge Karadeniz. Memleketin diğer bölgelerinde de işsizlik almış başını gitmiş vaziyette. Orda iş yok, burda iş yok. Bölge süratle sosyal çalkantılara çanak tutacak pozisyona doğru sürükleniyor. Gittiğimiz kahvelerde, köylerde, bahçelerde insanların kendi aralarında bile her an kavga zemininin hazır olduğunu gördük. Mesela üretici düğününü, derneğini, borcunu hep fındık vaktine göre ayarlamış. Fakat ürününün elinde kalması, satsa da beklediği paranın eline geçmemesi onu yıkmış durumda. Borcunu ödeyemeyen kişi, önce bankaya mahkûm olacak, ardından elinde eteğinde ne varsa onu kaybedecek; bunlar kaçınılmaz olarak görülüyor. Karadeniz bölgesinde 8 milyon insanın fındıktan geçindiğini hesaba katarsak, işin varacağı vahim boyutu var bir de siz düşünün.

Sökülen alanlara alternatif ürünlerin ekilmesi salık veriliyor. Bu daha önce çok denendi ama hiçbir faydası olmadı. Bu herkes tarafından biliniyor. Hatta önerilen kızılağacın yanmaktan başka bir işe yaramadığı, yöresel olarak işe yaramaz adamlara 'kızılağaç' benzetmesi yapıldığı herkes tarafından biliniyor.

Karadeniz'in yüksek bölgelerinden fındık söküldüğü zaman toprak erozyonu da kaçınılmaz olacak. Sosyal erozyon, mali erozyon işin cabası. Peki, bu kadar risk niçin göze alınıyor. Aslında cevabı çok açık ve net: Hükümet, AB'yle yaptığı anlaşma gereği çiftçi sayısını 35 milyondan 15 milyona düşürme sözü verdi. Anlaşmanın altına imzası koydu. Bu hedefe ulaşmak içinde, çok kararlı adımlar atıyor. Tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye artık dışarıdan tarım ürünleri alır hale gelmiştir. Hatta buğdayını bile dışarıdan ithal eder durumdadır. Her konuda olduğu gibi tarımda da AB ve ABD Türkiye'yi pazar olarak görmek istemektedir. Hükümetin yaptığı icraat bunu temin etmektedir.

Uygulanan politikalarla kırsal kesim, AB'nin talimatlarıyla boşaltılmaktadır. Tarım ve tarımsal alanlar bilinçli olarak terk ettirilmektedir. ürünlere kota uygulanmakta, çiftçiye hak ettiği ürün bedeli verilmemekte, üstelik maliyeti etkileyen gübre, mazot gibi kalemlerin fiyatı yükseltilmektedir. Sonuçta çiftçi işten el çektirilmektedir. Köyler boşaltılmış durumdadır. İşte tam da bu noktada insanın hatırına ulusal bütünlüğümüz gelmektedir. İnsanın aklına güneydoğu bölgesi geliyor. İşsizlik, göçler, mali kriz derken insanlar memleketlerinden kopartılmış olacak. Bugün sanki güneydoğunun yaşadığı bunalımlı bir kadere doğru sürüklenmek isteniyor Karadeniz.