Haydar Baş Hocamız ile ilgili hatıraları yâd edelim

Haydar Baş Hocamız ile ilgili hatıraları yâd edelim

Haydar Baş hocamızın hatıralarını yâd edersek O’nu daha yakından tanıma ve anlama fırsatımız olacaktır. Yaklaşık 1990’lı yılların başında yaptığımız bir ziyareti anlatmak istiyorum:

Ahmet Kayhan Dede, 1891- 3 Ağustos 1998 yılları arasında yaşamış
bir hak dostudur. Haydar Baş Hocamıza sürekli selamlarını gönderirdi. Hocamızın
verdiği görev üzerine kendilerini ziyaret gittik. Çok memnun oldular. Evi hiç
boş kalmazdı. Akademik çevreden, bürokrasiden, siyasetten ve askeri erkândan
üst düzey misafirlerini sürekli olarak görmek mümkündü.

Bizi Hocamız adına özel olarak ağırladılar. Uzun sohbetlerimiz oldu,
sözün kısası elimize kendisinin yeniden kaleme aldığı Hz. Konevi’nin Hadis-i
Erbain kitabını verdiler. 2. Hadisi okumamı istediler.

Orada “Allahu Teala Hazretleri, her yüz yılın başında
bu dini ikame edecek birini baas (diriltme) eder...” hadisi şerifi vardı.

Açıklamasını
da okuduk. Her yüz sene başında gelen müceddid insanın, esasta değil,
teferruatta, önemsiz değil, önemli değişiklikler yapacağını, asrın icabına göre
ahkâm çıkaracağını, muannitlere cevap vereceğini, açıklanması kendi zamanına
kalan bazı meseleleri açıklayacağını, hacet sahiplerine aynı zamanda bir ilticagâh
olacağını, bulunduğu zamanda Allahu Teala’nın nazargahı olacağı ve Allahu
Teala’nın O’na büyük mana tılsımı ihsan buyurduğu yazıyordu.

Daha sonra bu zatın kim olduğunu hem sordu, hem de cevabını verdiler.
İsmi geçen zatın Haydar Baş Hocamız olduğunu söylediler.

Ve bize şu tavsiyede bulundular: “O kendini ilan etsin; sizin de
göreviniz O’nu insanlığa, dünyaya tanıtmaktır” demiştir. Ahmet Kayhan Dede
basiretiyle ta o yıllardan zaman ve mekân kabuğunu delerek, gelecek konusunda
haber veriyordu. İşte Hocamız ömrünü tam da bu çizgi üzere tamamladı.

Hadisi Şerifte anlatılan ona giydirilen kaftan ne ise, tarihi bir
hakikat olarak bunların hepsini Hocamız yaşadı, yaşattı; tarih ve insanlık
nasibince buna şahittir. Her bir maddeyi kendi içinde detaylandırabiliriz.
İnşallah zaman içerisinde bunlar da yapılacaktır. Haydar Baş Hocamız hakkında
dünya çapında araştırmalar, tezler yazılacak O’nun ismi kıyamete kadar baki
kalacaktır.

Haydar Baş Hoca
bir Allah adamıydı. Bütün ömrünü ona layık bir kul olmak için geçirdi. O bir
dava adamıydı. O bir mücadele insanıydı. İnandığı gibi yaşadı, yaşadığı gibi
konuştu ve eserler kaleme aldı. O duygu ve düşüncelerini, tespitlerini
kütüphane çapında kitaplarla insanlık ile paylaştı. Tek başına idi; bir Allah,
bir de o vardı. Yürürken, bir taraftan kadrosunu da yetiştirmenin
gayretindeydi.

Önce, İcmal Dergisi
ile yola çıktı. Her sayıda bir kavramı ele aldılar. Adeta kelimeleri
temizleyerek, kavramların içini özgün ve doğru anlamlarla doldurarak
medeniyetimizin temellerini yeniden attılar.

O günler yeni
çıkacak her sayının yollarını hasretle beklerdik. Bu kelimelerden cümleler kurdu,
cümleler makalelere dönüştü; adeta Türk İslam medeniyetinin temellerini yeniden
attı. Bütün bunları yaparken tek başına yaptı, yetiştirdiği kendi çırakları ile
yaptı, özveri ile yaptı, kimseye eğilmedi, taviz vermedi.

Her kaleme
aldığı eser sahasında kronikleşmiş sorunları çözdü, çatışmaları kardeşliğe
çevirdi. İnsanımız adına, milletimiz adına, devletimiz adına, dini anlayışımız
adına sarf ettiği her emek gün geçtikçe serpildi. Her biri koca bir çınar
haline geldi.

Onun
eserlerini bir çırpıda toplamak ifade etmek kolay değildir. Ancak ana
başlıkları satır satır yazabiliriz. Çünkü O’nun her tespiti, karanlık bir
sahanın aydınlatılması anlamına geliyordu:

  • Dini bütünlüğümüzün milli bütünlüğümüzün teminatı
    olduğunu eser olarak ortaya koydular. Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu
    topraklarında yaşayan azınlıkları Müslüman ederek Türkleştirdiğini ortaya
    koydular. Dini değerler ile milli değerlerin birbirini beslediğini yurt
    çapında, hatta yurt dışında verdiği konferanslarla, eserlerle ortaya koydular.
  • Ehl-i Beyt ile Müslümanları yeniden buluşturdu.
    Peygamberimizin irtihali sonrası, oluşturulan baskı ve zulüm ile Ehl-i Beyt
    efendilerimiz adeta unutturulmaya çalışıldı. Emevi ve Abbasi hükümranlığı bu
    misyonu, bütün İslam âlemine yaymak için çalıştı. İslam âleminde din görüntüsü
    altında batıl yollar ihdas edilmeye çalışıldı. Her birinde maksat, Ehl-i Beyt’i
    ve İslam’ı yok etmekti. Yapamadıkları yerde Ehl-i Beytin yolundan gidenler Nuh’un
    gemisinin yolcuları değil de bir tarafmış gibi gösterildi. İşte binlerce yıldan
    beri süregelen bu mücadelede, Ehl-i Beyt’in hayatını dünyada emsalsiz şekilde ilk
    defa Haydar Baş Hocamız kaleme aldı.

İlmi ve dini olarak Şii, Sünni, Alevi, Caferi
dünyaların Ehl-i Beyt paydasında bir ve beraber olmasını temin etmiştir.
Tevhidin Merkezinin Ehl-i Beyt olduğunu ortaya koydu.

  • “Hoş Geldin Atatürk” eseri, Atatürk’ün tam
    bağımsızlık olduğunu, Atatürk’ün milli birlik olduğunu, Atatürk’ün vatan
    olduğunu, devlet olduğunu, Atatürk’ün birleştirici harç olduğunu ortaya koydu. Tam
    da bitti dendiği zaman diliminde Atatürk’e sahip çıktı. Atatürk’ü olması
    gereken yere getirdi. Atanın huzuruna giderken mutlaka abdestli olun dedi.
    Anıtkabir’e ziyaretler katbekat arttı.

  • “Milli Ekonomi Modeli” ile ekonomiye yeni bir
    tanım getirdi. Kapitalizm ve emperyalizm çarkları arasında ezilen insanlık için
    kurtarıcı bir çığır açtı. Bu konuda o kadar çok uluslararası sempozyum,
    binlerce ilim insanının bilimsel sunumu var ki… İş ve aş kapısını sonuna kadar
    açan bu model, dünyanın muhtelif ülkelerinde uygulanmaktadır.

  • Devleti “milli ve sosyal” olarak yeniden tanımladı.
    Devletimizin kimliğini yeniden ortaya koydu. Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız, Oğuz
    Kağan atamızın bir peygamber olabileceğini, Kuran'da adı geçen Zülkarneyn
    olabileceğini sıkça zikrederdi. Oğuz Kağan’ın ideallerini proje haline getirdi.
    Oğuz Kağan’ın ifade ettiği gibi “Türk Oğuz beyleri! Milletim; işitin! Üstte
    mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer yarılmadıkça, senin ilini ve töreni kim
    bozabilir?” Son derece kararlıydı. Özünde sözünde kararlıydı. Yine Oğuz
    Kağan’ın "Türk yurdunda fakirlik suç sayılsın" sözünü gerçekleştirecek
    “Milli Ekonomi Modelini” kaleme aldı.

Türklerin
tarih boyunca Asekirullah olduğunu hatırlatırdı. Türk’ün tarihine baktığımızda
bunu net olarak görürüz. Hep kritik zaman dilimlerinde seçilmiş lider
şahsiyetlerin geldiğini gördük. Oğuz Kağan, Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, Atatürk
ve Haydar Baş dini ve milli bütünlüğü şahıslarında yaşamış, bunu milli kültür
haline getirmiş, devleti şekillendirmişlerdir.

  • Siyasette sağ ve sol kavramını kaldırdı.
    Mandacılar ve mandaya karşı çıkanlar diye yeniden tanımladı. Birlik ve
    beraberliği hayatı boyunca tez olarak işledi.

  • İlmihal kaleme aldı. Haccı yazdı, namazı yazdı, zekâtı
    yazdı.

  • İnsan Hakları konusunda İslam âleminde kendisine
    kadar yapılmayan çalışmayı yaptı: Veda Hutbesinde İnsan Hakları adlı eseri
    yazdı.

Yazılacak, konuşulacak o kadar çok başlık var ki, İnşallah bunlar
zaman içinde gündem olacak. Haydar Baş’ı tanıdıkça daha çok istifade edeceğiz,
fakat diğer taraftan o yaşıyorken kıymetini ne kadar az bildiğimizi idrak edip
üzüleceğiz. Ebedi âleme irtihalinin ardından bize düşen onun milletimiz, İslam âlemi
ve tüm insanlık için hayati önem taşıyan görüşlerini ve diriltici manasını
yaşatmak ve hâkim kılmaktır. Bu vesileyle hocamızı tekrar rahmet ve minnetle
anıyoruz.