Hekimin kaybı, milletin kaybıdır

Hekimin kaybı, milletin kaybıdır

Konumuz insan sağlığı olduğu için önce insanı konuşmamız gerekir. İnsan ruh ve cesetten mürekkeptir. İnsanın sağlıklı bir şekilde hayatını devam ettirebilmesi için, ruh ve cesedin çevre ile eşgüdüm bir halde yaşamını devam ettirebilmesi gerekir. Dünya Sağlık Örgütü tüzüğünde sağlık, yalnızca hastalık veya sakatlığın olmaması durumu değil; fiziksel, sosyal ve ruhsal refah durumu olarak tanımlanmıştır. İnsanın sağlığının devamı için seferber olan kadrolar, sağlık emekçileridir. Sağlık herkese gerektiği için bu konu küçümsenmeyecek kadar önemlidir. Sağlık hizmetlerinin sağlıklı olarak verilebilmesi için bilimsel çalışmalar, teknolojik yenilikler önemlidir. Bunun yanında işini severek yapacak özverili sağlık çalışanlarına da ihtiyaç vardır. Tarih boyunca sağlık hizmeti verenler hep el üstünde tutulmuştur. Toplumdaki yerleri saygın olmuştur.

Türk psikiyatri tarihinde önemli bir yere sahip olan merhum Prof. Dr. Ayhan Songar hocamızdan dinlemiştim. Onun da hocası Prof. Dr. Necmettin Polvan'ın “hekim bazen tedavi eder, ama her zaman moral verir” dediğini naklederdi. Hatta son dönemlerinde amansız bir hastalığa tutulan Necmettin hocanın hastalığının akıbetini çok iyi bilmesine rağmen, “Ayhan iyileşeceğim değil mi?” diye sorarak moralini hep yüksek tutmaya çalıştığını anlatırdı. İşte insanlara moral verecek, onların sağlığının temini ve devamı için insanca davranacak kişiler saygın ve güvenilir olmalı ki, onlar bu görevlerini yapabilsinler. Yoksa yaptığı her işte bir art niyet aranan sağlıkçıya kim nasıl güvenecek? 

Dünya genelinde hekime güven vardır. Hekim mesleğini her türlü korku ve endişeden uzak yerine getirir. Tıp mensuplarına bakış konusunda iki örnek vermek istiyorum. Biri İngiltere’den, bir tanesi bizim ülkemizden. Başbakan Cameron ve yardımcısı Clegg, St Guy's hastanesinin ortopedi kliniğinde bir hastayla sohbet ederler. Bu davranışı hijyen koşullarına aykırı bulan Dr. Numm buna müsaade etmediği gibi Cameron'u ve yardımcısını fırçalar. Bizim ülkemizde ise cumhurbaşkanı "Açık konuşuyorum, gidiyorlarsa gitsinler"  diyerek hekimlere kapıyı göstermektedir. Çözüm olarak da asistan doktorları ve güya yurtdışından dönmek isteyen doktorlar gösteriliyor. Asistan doktorlar hak ettikleri şartlarda mesleklerini icra etmek, güven ortamına kavuşmak için 14 ve 15 Mart tarihlerinde iş bırakıyorlar. Yetmedi ülkemizdeki yetişmiş doktorlar göçmen doktor olmayı tercih ediyor, TUS sınavı yerine Almanca kurslarına gidiyorlar. Neredeyse bütün ülkeler hekimlerimize çengel takıp elimizden almanın hesabını yaparken, bu yaklaşım yoruma muhtaçtır. 

Ülkemiz, pandemi döneminde dünyada en fazla sağlık çalışanını kaybeden ülkelerin başında gelmektedir. Sağlık en fazla fedakârlık gösteren meslek sahibi olmuştur. Bütün buna rağmen hekimin saygınlık kaybı yaşadığı ülke, bizim ülkemizdir. Bunun da baş sorumlusu mevcut hükümettir. Uyguladığı politikalar ile bu sonucu hazırlamıştır. Uygulanan politikalar bilimsel temelden uzak, uzlaşma mantığı ile olmayan, hakkaniyetten mahrum bana mecbursunuz mantığı ile yapılmaktadır. Hekim günah keçisi yerine konmaktadır. Günümüzde hekim ile hasta karşı karşıya getirilmiş ciddi bir güvensizlik ortamı oluşturulmuştur. Hekimler böyle de, diğer meslekler bundan farklı mı? Elbette hayır. Yanlış uygulamaların arkasında yanlış stratejiler vardır. Vekil olanlar, asıl olanın millet olduğunu unutmamalıdır. 

Türk hekimi Kurtuluş savaşı yıllarında rüştünü ispatlamıştır. Cephede ve cephe ardında üzerine düşeni yapmış, yeri geldiğinde canını feda etmiştir. Ayrıca Türk hekiminin uygun ortam ve destek sağlandığı zaman neler yapabileceğini Nobel ödülü alan Prof. Dr. Aziz Sancar ve Covid-19 için Biontech aşısını bulan Prof. Dr. Uğur Şahin ve Özlem Türeci en iyi şekilde göstermiştir. 

Çözüm dinlemesini bilmek empati kurabilmekten geçer. Canını Türk hekimlerine teslim edecek kadar milletiyle bütünleşmiş Mustafa Kemal Atatürk'ü anlamak ve yolundan gitmekten geçer.

Bu vesileyle bütün sağlık çalışanlarımızın 14 Mart Tıp bayramını kutluyorum.