Irak bölgesel kürt yönetiminin referandumu nelere gebe

Irak bölgesel kürt yönetiminin referandumu nelere gebe

Bölgemizdeki tansiyon her geçen gün daha da yükseliyor. Kuzey Irak bölgesel kürt yönetimi ve ardından Suriyedeki kürt yönetimin referandum kararı ilişkilerin zaten karışık olduğu bölgede domino etkisi yaptı. Belli başlı ülkeler referanduma karşı çıkıyorlar. Ortadoğu da yeni bir haritaya sıcak bakılmıyor. Iraktaki bağımsız bir kürt devleti komşu ülkelerde de siyasi bir iç karışıklığa yol açacaktır.

Irakta böylesi bir vaziyete bir anda gelinmedi.  İlk günden beri ABD başrol oynuyor. Referandum konusunda ABD’nin tavrı daha çok perde arkasında kalmak istiyor.  ABD referanduma karşı değil, referandumun tarihine karşıymış. Açıktan destek sadece İsrail devletidir.  Daha açık ifade ile ABD ve İsrail diğer ülkelere karşı iyi polisi kötü polisi oynuyorlar.

Gelişmeler hiç de sürpriz değil. Tarihi hafızamıza baktığımızda herşeyin sistematik gittiği görülecektir.

Yıl 1916;  ortadoğuyu paylaşmak üzere İngiltere ve Fransa arasında Sykes-Picot Anlaşması imzalanır. Daha sonra Rusya da bu anlaşmaya katılmış olda da Rusya'daki Bolşevik ihtilali sonucu Rusya kendi topraklarına çekilir. Bu anlaşmayı da kamuoyuna sızdırır.

 

 

 

Çok ilginçtir, batılılar o gün bugün bu haritanın gerçekleşmesi için çalışırlar. Bunun için başvurmadıkları yol da kalmaz. Ortadoğu bölgesi dünyanın kalbi mesabesindedir. Zengin petrol ve su kaynakları, enerji ve ticaret koridoru, kültürel ve dini gerekçelerle bu bölgede dünyanın gözü var.

Ardından Sevr anlaşması ile bu bölge Osmanlının elinde alınarak yeniden paylaşılmaya çalışılır. Dünün lider emperyalist devleti İngiltere’nin yerini bugün ABD aldı. Kendi aralarında paylaşım konusunda arka planda anlaşmazlıkları olsa da, ilk etapta bölgenin demografik yapısını ve haritasını değiştirerek kaosu arttırmak istiyorlar.

Bölgede yeni anlaşmalıklar, yeni savaşlar oluşturmak istiyorlar. İşin acı tarafı bölge halkları hakkında hiç de iyi rüya görmüyorlar.

Ülkemiz de bu sürece kapılmış durumda. ABD ile çıkılan yolculuk maalesef bugün acı meyvelerini veriyor. Güneydoğumuz, güney sınırımız güvenlikten son derece uzak durumda.

Bugün yeniden Atatürk’ün uyguladığı diplomatik dehaya ihtiyacımız var. Milli mücadele yıllarındaki dışişlerinin misyon ve vizyonuna ihtiyacımız var.

Yurtta sulh cihanda sulh yaklaşımına ihtiyacımız var. Bazı aklı evveller diyor ki, ‘barışa barış, savaşa savaş’. Bu çok basit bir sokak kavgası mantığıdır. Sonuç savaşlardan ziyade diplomasi ile masa başında alınır. Savaş diplomatik olarak elinizi kuvvetlendirir. Zaten dünyadaki kabül, savaşı engellemek için orduya ihtiyaç vardır. Fakat bu bizim bölgemizde farklı tezgâhlanır. Ordu savaşmak ve savaştırmak için vardır mantığı verilir. Bu gözle bakıldığında bile meselenin arka planı görülecektir.

Ülkemiz ve bölgemizi karıştırmak için etnik ve mezhep temelli ayrılıkları kaşıyorlar. Bu konuda sn. Prof. Dr. Haydar Baş hocamız uzun yıllardan beri tam da bu konularda birlik için çalışıyor. Şimdi bu çalışmaların ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyoruz.

III. Dünya savaşına doğru süratle gidiliyor, bu hengameden ve bataklıktan ülkemizi ve milletimizi korumanın yolu birlikten, birliği temin ise Haydar Baş hoca ile olmaktan geçiyor.