Kaybolan değerlerimiz hayatımızı tehdit ediyor

Kaybolan değerlerimiz hayatımızı tehdit ediyor

Yurt
genelinde kaybolan değerlerimiz konulu panel serisi devam ediyor.

Aslında
değerlerimizin kaybedilmesi her birimizin şikâyet ettiği bir konu değil midir?

Hangimiz
komşuluk, arkadaşlık, dostluk ilişkilerinden şikâyetçi değil ki? Demiyor muyuz,
büyüklere saygı küçüklere, sevgi kalmadı diye. Artık eskisi gibi diğerkâmlık,
vefa, kadirşinaslık, cömertlik kaldı mı?

Şahsi
planda kayıplarımız varda, kurumsal anlamda yok mu?

Aile,
toplumsal olarak birbirimize karşı duyduğumuz güven, dini ve milli
bayramlarımızın bayram gibi yaşanması, hukuk sistemimizin işleyişi,
güvenliğimiz epey yara almadı mı?

Maddi
olarak kayıplarımız da çok, tohum, temiz hava, çevre, su… Bunların sayısını
arttırabiliriz.

Saydığımız
kayıplarımızın her biri hakkında ciltler dolusu kitap bile yazılabilir.

… 

Mesela
organik tohumun yerine, genetiği değiştirilen tohumun (GDO) kullanımı ile
hastalıkların sayısı ve ciddiyeti de arttı. Çünkü insan ve çevre arasındaki
uyum bozuldu. İnsanın yaratılış kodlarına uymayan genetikte taşıyan gıdalar,
insan bünyesini tahrip etmeye başladı. Sadece bir örnek verelim pankreas
hastalıklarının sayısı ve çeşitliliğinde artış ürkütücü boyuttadır.

Moral
değerlerimizdeki azalma ile huzurumuzu kaybettik, depresif bir toplum haline
geldik. Kalabalıklar içinde yalnız insanlarla doldu toplum. Çevresel
faktörlerin etkisi ile anti sosyal hastalıklarda patlama yaşanıyor. Sade
vatandaşlarımız da bu durumdan tedirginler. Aile içi şiddet sokaklara taştı.

… 

Her
kaybedilen bir değerimiz bünyeden kaybedilen bir uzuv gibidir. Bu bazen bir
koldur, bacaktır, kulaktır, gözdür veya bağırsaktır, akciğer, karaciğerdir;
bazen kalptir, beyindir. Ezcümle kayıplar önce yaşam kalitesini bozar, ardından
hayatı tehdit eder. Sağlık kuruluşlarındaki yoğun bakım ünitelerinde ölüm
sebepleri çoğunlukla çoklu organ yetmezliğidir. Bir organdaki yetmezlik
diğerini de tetikleyerek hayat kaybedilir.

Aynen
bunun gibi kaybolan değerlerimiz, çoklu değer kaybı olarak toplumsal ölüme
neden olur. Bu konu teferruat değil, köklü bir sorundur. Bu bir milli güvenlik
konusudur.  Bu konuda da erken uyarıyı
yapan Sn. Prof. Dr. Haydar Baş Bey olmuştur. O ve kadrosu yurt genelinde
yapılan panellerle toplumsal bir farkındalık oluşturmaktadır. Bu kayıplardan
hiç kimse kendini soyutlayamaz. Trafikte siz ne kadar iyi şoför olursanız olun,
acemi birisi gelip size çarpabilir. Bu da bunun gibidir.

Sorun varsa çözüm de olmalıdır.

Sorunları
teke indirecek olursak, fıtrattan uzaklaşma temel sebeptir. Sağlık için nasıl endüstriyel
ürünlerden organik ürünlere geçiş çabaları varsa, sebepleri ne olursa olsun
fıtratın gereklerini yapmak da sorunlarımızın çözümü olacaktır. Her insan İslam
fıtratı üzere yaratıldığına göre İslam’ı anlamak ve yaşamak zorundayız. Bu
konuda örnek insanlara ihtiyacımız vardır. Âlemlere Rahmet olan Peygamberimiz
Hz. Muhammed Mustafa’ya ihtiyacımız vardır. Hz. Fatma, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz.
Hüseyin'e ihtiyacımız vardır, Ehl-i Beyt efendilerimizin yolundan gidenler
büyüklere ihtiyaç vardır. Abdulkadir Geylani, Hünkar Hacı Bektaş ı Veli, Ömer
Hüdai Baba Küvengi'ye ihtiyaç vardır. Mustafa Kemal Atatürk ve Haydar Baş'a
ihtiyacımız vardır.

Bizim
medeniyetimiz örnek insanlar bakımından zengindir. Bu yıldız şahsiyetlerinin
rehberliğinde bütün karanlıklar aydınlığa tebdil olmuştur.

Dün
böyleydi, bugün de çözümün yolu budur.