Kaynayan Cadı Kazanı: Ortadoğu

Kaynayan Cadı Kazanı: Ortadoğu

Bölgemizde cadı kazanları kaynıyor. Yaşananları normal akılla izah etmek mümkün değil. Bildik ölçülerin dışında bir el tarafından sosyal, siyasi, askeri ve ekonomik dengeler alt üst edilmiş durumda. Bütün bu yaşananlar, ancak Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile izah edilebilir.

Proje gereği ABD genişletilmiş Ortadoğu ve kuzey Afrika coğrafyasında kaos istiyor; böl, parçala, yut taktiği güdüyor. Bütün İslam ülkelerinin Suriye ve Irak gibi olmasını istiyor.

ABD'nin bölge üzerinde hedefleri vardır. Birincisi, İsrail'in güvenliğidir. İkincisi, bölgedeki enerji kaynaklarını ele geçirmektir. Hedefini daha da büyüten ABD, Ortadoğu ve kuzey Afrika'ya sahip olmak istemektedir. Son tahlilde İsrail bölgenin sahibi gibi hareket ediyor. Son günlerde, İsrail'in Gazze saldırısına baktığımızda bunu net olarak görüyoruz. İstediği kadar, istediği şekilde Müslüman kıyımına devam eden İsrail'i kim durdurabildi bir bakar mısınız? İsrail bu kadar karışık bölge içinde, bir eli yağda bir eli balda hayatına devam ediyor.
Enerji konusuna gelince, ABD, Irak savaşı ile bütün petrol bölgelerine el koymuş durumda. Global şirketleri eliyle ticaretine devam ediyor.

Savaşta canını kaybeden ABD askerleri, ABD kamuoyunda ciddi endişelere yol açtı. ABD yönetimi yeniden bir Amerikalının burnunun kanamasını göze alamıyor. Bu defa ortak düşman üretip, bu düşman karşısında bölge devletlerini yanına almanın hesabını yapmaktadır. İşte IŞİD ile ilgili gelişmeleri bu şekilde okumak gerekir.
Ana ve babalar çocuklarını kandırmak için öcü geliyor diye korkutur ve öcünün karşısında çocuklarını kendilerine yaklaştırmaya çalışırlar. ABD de bölge devletlerine IŞİD öcüsünü göstermekle meşguldür.

ABD, Suriye muhalefetine destek verdi ve vermeye devam ediyor. Ancak Esad hala pozisyonunu korumaya devam ediyor. Görülen o ki, ABD Suriye yönetimini devre dışı bırakmak Irak’taki yönetimi dizayn etmek ve diğer İslam ülkelerini tarafına çekmek için yeni bir taktik uygulamaya başladı.
Muhalifler daha çok örgütsel menfaatleri için çatışıyorlar; ABD ise kendi menfaatleri için çatışıyor. Olaylara çepeçevre baktığımızdaki manzara şu: Dünyada ABD’nin görüntüsü bir terör devleti şeklindedir. Dikkat edilirse, ABD önderliğindeki savaş ve işgal İslam topraklarında ve Müslümanlara yönelik gerçekleştirilmektedir. İşin acı tarafı, fitne ve kaos ortamında, vuran da vurulan da Müslümandır; ölen de öldürülen de Müslümandır; işgal eden de işgal edilen de Müslümanların coğrafyasıdır. Arap baharı sonrası, IŞİD bahanesiyle oluşturulan ABD yönetimindeki Sünni blok, halkı Müslüman olan İslam ülkelerinden oluşmaktadır. Bütün bunları bilen ABD, bizim savaşımız İslam’a karşı değil diyebilmektedir. Zarar görenlerin hemen hemen hepsinin İslam ve Müslüman olduğu bir savaşta ABD çok basit algı yönetimi ile projesine devam etmektedir.

Türkiye elini verdi kolunu kurtaramıyor.
ABD dışişleri bakanı Kerry, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. NATO sözcüsü, Türkiye IŞİD'le mücadeleye ortak olmak zorunda, diyor. Kıyamet savaşına adım adım yaklaşılmaktadır. Türkiye’de bu savaşın içine doğru süratle gitmektedir. AKP hükümetinin açıklamasına göre, IŞİD’e karşı savaşta ilk etapta mesafeli duran Türkiye’nin gerekçesi, IŞİD’ın elinde bulunan rehinelerdi. Ardından mahiyeti tartışmalı bir sürecin sonunda rehin olan Türk elçilik mensupları serbest kaldı.
Hemen ardından gelen açıklamalar beklendiği gibi oldu. ABD dışişleri bakanı Kerry "Türkiye bu koalisyonun büyük bir parçası ve bu çabanın ön cephelerinde yer alacak" dedi. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye IŞİD'e yönelik operasyonda ABD'ye askeri ve siyasi destek de dâhil gereken desteği verecek şeklinde açıklama yaptı.
Eğer Türkiye’nin elini kolunu bağlayan konu rehineler ise Arap topraklarında yaşayan Türkler niçin düşünülmüyor, Süleyman Şah türbesi ve burayı koruyan askerler niçin düşünülmüyor. Mutlaka düşünülüyor ancak görebildiğimiz kadarıyla hükümet uyguladığı yanlış siyasete mahkûm olmuş durumdadır. AKP hükümeti ABD’ye elini vermiş kolunu kurtaramamaktadır. Hem kendini hem de yüce Türk milletini bataklığa doğru çekmektedir.

Bütün bu gelişmeler esnasında Rusya'nın duruşu dünya barışı için bir güvence niteliği taşımaktadır. Sürekli Birleşmiş Milletler güvenlik konseyinin devrede olmasını istemektedir, sürekli bölge devletlerinin toprak bütünlüğüne vurgu yapmaktadır. Her ne kadar Ukrayna’da gelişen siyasi ve askeri olaylarla meşgul edilmek istense de, bölgenin güvenliği için diplomatik çabalarına devam etmektedir. Putin’in 2013 ün Eylül ayında The New York Times gazetesinde yayınlanan makalesini yeniden okumak gerekir. ABD’nin Suriye’ye saldırısının yeni bir terör dalgasına neden olacağının altını çizmişti. Makalesinde Suriye’yi korumadıklarını, uluslararası hukuku koruduklarını ifade etmişti. Aslında Putin ABD’nin taktiğini de deşifre etmişti. Özetlersek bugün terör hadiseleri kendiliğinden ortaya çıkmamış bir planlama sonucu ortaya çıkmıştır. Oluşturulan ortak düşmana karşı birlik oluşturularak istenen hedefin sorunsuz ele geçirilmesini temin etmekten başka bir şey değildir. Rusya bunu da görerek BM güvenlik konseyinin kararı olmadan yapılan bu saldırıların uluslararası hukuku ihlal ettiğini de her fırsatta ifade etmektedir.

Daha önce de yazmıştım. Önemine binaen yeniden yazıyorum. Bundan 4- 5 sene önceydi sayın Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın yanındaydık. Hem Cuma namazı vaktini bekliyor hem de sohbet ediyorduk. Bir ara sessizlik oldu. Sessizlik içinde hocamız tane tane tarihi ikazlarından birini yaptı. “İşte ülkemizin hali bunun gibi bir fırtına öncesi sessizliğe benziyor. Tufan koptuğu zaman korkarım ki, taş üstünde taş kalmayacaktır.” buyurdular. AKP hükümeti burnunun dikine manda siyaseti uygulamaya devam ediyor. Maalesef ülkemiz haber verilen günlere doğru süratle gidiyor.
Eğer İslam ülkelerinde yanan ateşin sönmesini istiyorsa, Türkiye bölgemizin işgali olan ABD eksenli bu projeden uzak durmalıdır. ABD ile stratejik ortak olmaktan vazgeçmelidir. Aksi halde her gelen gün geçen günü aratacaktır.