Koronavirüs pandemisinin çözümü var

Koronavirüs pandemisinin çözümü var

Gündem yoğun, çok önemli
gelişmeler var. Öncelikle Prof. Dr. Haydar Baş hocamız ile ilgili istinaf
mahkemesinin ‘beraat kararı’ zamanlama açısından çok önemlidir. Bu dava
sürecini başından itibaren takip ediyorum. Çünkü Haydar Baş Bey dünyaya mal
olmuş bir insan. O sadece bir şahıs değil; Türkiye'nin marka ismi.
Projeleriyle, modelleriyle, yetiştirdiği insanlarla sadece ülkemiz için değil,
insanlık için de çok önemli bir kişilik.

Haydar Baş hocamızın ‘hak’ konusunda bir duruşu vardır.
Hocamız milim hukukun dışına çıkmaz, kimsenin de çıkmasına müsaade etmez, bu
konuda çok kararlıdır.  Kimsenin hakkında
da gözü yoktur, ancak kimsenin de hakkını gasp etmesine müsaade etmez. Bu
konuda "hakkınız olmayan hiçbir şeyi istemeyin, hakkınız olan her şeye de
sahip çıkın; hakkınızı aramaz ona sahip çıkmazsanız, hakkınıza karşı en büyük
haksızlığı yapmış olursunuz" der ve yine sözünü şöyle sürdürür
"Hakk’a koşun, Hakk’la olun, haklı ile olun, hepiniz Hakk’a emanet
olun" der.

Haydar Baş beyin mücadelesi bir siyasi mücadele olmanın
ötesindedir. O vatan dedikçe millet dedikçe, birlik beraberlik dedikçe, o
antiemperyalist tutumunda ısrar ettikçe sürekli önü kesilmeye çalışılmıştır. Bu
kutsal değerler üzerinde kötü emelleri olanlar, insanımızın emeğini sömürmek
isteyenler, her fırsatta hocamıza karşı önünü kesmeye çalışmışlardır. Bu yeri
gelmiş FETÖ olmuş yeri gelmiş onun uzantıları olmuştur. Her ne kadar siyasi
linç operasyonu düzenlense de biliyorlar ki, Haydar hoca hep haklıdır ve
güçlüdür. Güya, Haydar Baş hocamızın ismini halk nezdinde lekelemeye
çalıştılar, şunu gördük ne yaparlarsa yapsınlar planları ellerinde patlamıştır.
Halkımız “öyle şey mi olur hocamızı biz onlardan mı öğreneceğiz” demişlerdir.

Yaşanan dava süreci bir hukuk sürecinden ziyade, bir siyasi
dava şeklinde cereyan etmiştir. Mahkeme dosyası incelediğinde hakikaten çok
açık müdahaleler olduğu görülecektir. Ancak sonuçta kazanan siyasi güç değil,
devlet gücü millet gücü olmuştur. Devlet gücü yani hak, hakkaniyet galip gelmiştir.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de koronavirüs salgını
yaşanıyor. Bu yaşananlardan ders çıkartmak zorundayız. Bakın Çin günler
içerisinde özel salgın hastanesi kurdu. İlk günden itibaren kendi imkânları ile
tıbbi alet ve malzeme temin etti. Yetmedi, koruyucu önlemler aldı ve tedavi de
başarı elde etti. Bütün tecrübelerini dünya kamuoyu ile paylaştı. Almanya, Fransa,
ABD ilk günden itibaren sadece sağlık ciheti ile değil, sosyal ve ekonomik
olarak da halkını rahatlattı.

Koronavirüs gibi dünya daha önce de pandemiler yaşadı. Şimdi
de bir başkasını yaşıyor. Elbette başa çıkılacak. Peki, bizim ülkemizde neler oluyor,
maalesef yılların yönetim yanlışları, son dönemlerdeki ithal alışkanlıkları
elimizi kolumuzu bağladı. Bakın ülkemizde aşı üretimi bile yok. Tıbbı alet
gereç üretimi neredeyse yok. Yeterli malzeme üretimi yok.

Aslında çok basit tedbirlerle bulaşıcılık süreci kontrol
altına alınabilir. Burada yapılması gereken bizim elimize sahip çıkmak. Çünkü
mikrop elimizle, gözümüz, burnumuz ve ağzımızdaki mukoza ile vücudumuza
bulaşıyor. Elimizi yıkamayı alışkanlık haline getireceğiz. Karşımızdaki insanda
hastalık belirtileri varsa ondan 1,5 metre uzak duracağız. Burada sosyal
izolasyon, evde kalmak önemli kurallar. Peki, tamam da bu tedbirlerin gereken
şekilde uygulanması için meseleye bütüncül yaklaşmak zorundasınız. Tamam şimdi
paketler açıklanıyor, maaşlar şu kadar artacak deniyor, primleri kredi
ödemelerini şu kadar erteleyeceğiz deniyor ama bakıldığında bütüncül bir
yaklaşım yok.

Peki, maaşları olmayanlar ne yapacak; sözleşmeli işi olan
var, memleketin işçisi - işsizi var, fakiri var fukarası var. Bu insanlar
evlerinde ne yapacaklar. Beslenme, ısınma, aydınlanma, kira giderlerini nasıl
karşılayacaklar. İşveren işyerini işçi işini kaybetmekten korkuyorsa burada
hakkaniyet yok demektir.

Devlet, herkese garanti vermelidir.

Hükümetin tedbirlerine bakar mısınız, işletmelerin
borçlarını prim ödemelerini erteliyor sağlık sektörüne zırnık yok. Peki, bu
mücadeleyi kiminle vermeyi planlıyorsunuz siz. Özel sağlık kuruluşları yok
kabul ediliyor, ama beklenti olarak da vazgeçmiyorsunuz. Bunun karşılığı sadece
alkış değil, onu ayakta tutacak destek de vermektir. Katma değer üretmesini
temin etmektir. Eğer bir sağlık kuruluşu maske parasını bile hesap ediyorsa
bunun izahını nasıl yapacaksınız.

Bir başka paket açıklanıyor. Devlet sağlığa on binlerce kişi
istihdam edecek. Tamam da bu elemanları nereden alacak, özelden alacak. Yani
bir taraftan yaparken diğer taraftan yıkacak. Maalesef bugüne kadar bu politika
hep böyle işledi.

Peki, çözüm nasıl olacak, kıt kaynaklarla kapitalist bakış
açısıyla bunu gerçekleştiremezsiniz.

“Sosyal devlet,  Milli devlet” ile ancak bunu gerçekleştirebilirsiniz. Vatandaşlık maaşı vererek, ev hanımlarına, çocuklara, engellilere maaş vererek, esnaftan, geliri belli seviyenin altında olandan vergi almayarak sorunu çözebilirsiniz. Kaynakları Milli Ekonomi Modeli ile temin edebilirsiniz. Bunu BRICS devletleri uyguluyor. Modelin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş beyi bizzat Rusya, Duma'sında ağırladı ve 6 saat onu dinledi.

O halde direnmeye gerek yok, zaman kaybına da tahammülümüz
yok.  Çözümün adresi bellidir. Aksi halde
geç kalmanın faturasını ödeyecek güç bile bulanamayacaktır.