Laf ve tape kalabalığı ile gizlenmek istenenler…

Laf ve tape kalabalığı ile gizlenmek istenenler…

Fethullah Gülen 1995 yılında merhum Savaş Ay’la yaptığı söyleşide “Cebrail bir parti kursa gene desteklemem” diyecek kadar siyasetten uzak görünür.
Bu yaklaşım sadece Gülen’e ait olan bir yaklaşım değildir. Said-i Nursi'nin izinden gidenlerin genel yaklaşımı bu şekilde anlatılır. Hatta bir tekerlemeleri vardır. Siyaset ve Şeytanı bir tutar ve Allah’a sığınırlar.
1998 yılında stratejinin değiştiğini görüyoruz. AKP ile yaptıkları ortaklık ve paralel yapılanma bunun bir örneğidir.
Fethullah Gülen ve ekibinin Vatikan'da Papa John Paul’u ziyaretleri el ve etek öpmeleri ile yeni bir döneme girildi. Risaleyi Nur hareketi aslında hep siyasetin içinde yer almıştır ancak doğrudan değil de risk almaksızın dolaylı siyaseti tercih etmişlerdir. Bu iki dönemi kapalı siyaset ve açık siyaset dönemleri diye tasvir edebiliriz.

Gelelim hükümetin iki kanadının ilişkilerine.
AKP, Gülen hareketini yüklenmiş ve cemaat ne istemişse kendilerine verilmiştir. Cemaatin öne çıkan icraati dinlerarası diyalog çalışmaları idi.
Başbakan Erdoğan 17 Aralıktan itibaren Cemaatin dinlerarası diyalog faaliyetlerini hatırlatıyor. Bakın konuşmalarında neler söylüyor:
“Papazlarla kol kola ne de muhabbetlisiniz maşallah” diyor.
Oysa; 12 yıllık icraatlarına baktığımızda Erdoğan’ın da papazlara muhabbet konusunda geri kalmadığı görülecektir.
“28 Şubatta da siz darbecilerin yanında yer aldınız” diyor.
Tamam da öğleden sonra günaydın Sayın Erdoğan; yeni mi aklınız başınıza geldi. Siz 12 yıldan beri cemaatle birlikte iktidardasınız. Demek ki siz de 28 Şubatçılarla kol kolaydınız. O halde 28 Şubat millete karşı birlikte oynadığınız bir oyundu.
Erdoğan, Cemaata yönelik “Siz zamanında başörtüsüne füruat dediniz” diyor.
Kendisi ise ekranlarda başörtüsünü parti reklamında kullanıyor. Dini istismara devam ediyor.
Bu örnekleri arttırmak mümkün.

Erdoğan ilk günden beri cemaatin misyonundan tamtamına haberdardı. Bakın Sayın Prof. Dr. Haydar Baş konuşmalarında ve Yeni Mesaj’da yayınlanan köşe yazısında tarihe nasıl not düşüyor. Eskiye dayanan hukukları içerisinde Erdoğan’a, cemaatin başlattığı 'dinlerarası diyalog'un ne menem bir faaliyet olduğunu anlatıyor. Hem de saatler boyu süren sohbetlerle izah ediyor. Ama ne fayda ki Erdoğan, hükümetleri boyunca hep dinlerarası diyalogun gereklerini yerine getirmiştir.

Bakın Vatan gazetesinden Ruşen Çakır ne diyor?
Fethullah Gülen nihai aşamada tam olarak ne istiyor diyor ve esas misyonunu saklayan maskeleri sıralamaya başlıyor. Sanki papatya falı açıyor ve ağzındaki baklayı çıkarıyor. “Ülkeyi kim yönetirse yönetsin kendisine “manevi” ve “sembolik” de olsa bir otorite sunulmasını” istiyormuş.
Oysa; bu otorite fazlasıyla Gülen’e verilmişti.
“Devletin cemaat tarafından yetiştirilmiş kadroları geniş ve etkili bir şekilde istihdam etmesini” istiyormuş.
Oysa; Ruşen Çakır hangi dünyada yaşıyor acaba; sanırım paralel yapılanmadan haberi olmamış.
“Bütün bunların sağlanması hâlinde dünyanın dört bir tarafındaki cemaat okullarının anlam ve fonksiyonlarında da belirgin bir değişim yaşanacak, bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin içselleştirmiş olduğu bir İslam yorumunun taşıyıcılığına terfi edecekler” diyor.
Oysa; Cemaatin misyonu açık ve net. Bunu Fethullah Gülen papaya bizzat sundukları mektupta ifade ediyor. İfade aynen şöyle:
“Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik" demişlerdi.

Yandaş ve paralel medya ne kadar çırpınırsa çırpınsın artık kirli çamaşırlar ortaya dökülmeye başlamıştır. Erdoğan ve Gülen’in ayinesi olan işler bunlar. Siz vatana ve millete karşı el birlik işlenen cürümlerini laf ve tape kalabalığı ile gizlemek istemelerine kanmayın!