Milli Eğitim Din Kültürü Ve Hadis Kitaplarında Ehl-i Beyt, Gadir-i Hum Ve Veda Hutbesine Dair Tahrifler*

Milli Eğitim Din Kültürü Ve Hadis Kitaplarında Ehl-i Beyt, Gadir-i Hum Ve Veda Hutbesine Dair Tahrifler*

Sözlerime başlamadan Ehl-i Beyt’i bize öğreten Sn. Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza minnetlerimi sunmak istiyorum. Allah’a hamd, Resulullah efendimiz ve Ehl-i Beyt’ine salad ve selam olsun.

Gerek hidayet rehberi olan Ehl-i Beyt efendilerimizi tanıtarak onlardan istifade etmemizi temine çalışan, Ehl-i Beyt paydasında İslam âleminin birliğini temine sağlayarak yaşanan kaosu ortadan kaldırmaya çalışan Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza selam olsun.

Milli Eğitimin görevleri arasında dinin kural ve kaidelerini vatandaşlarına öğretmek de vardır. Bu kapsamda Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne yetki ve sorumluluk verilmiştir. İmam-hatip liselerinin İlköğretim, orta öğretim ve yaygın eğitim kurumlarında din kültürü ve ahlâk eğitim ve öğretimini şekillendirirler.

Bittabi buradaki temel gaye, milletin asli hüviyetini korumak ve devletin bekasını temin etmektir. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzün teminatıdır sözü millet ve devlet olarak kalmanın da teminatıdır.

Ne yazık ki tarihin değişik dönemlerinde din bir istismar aracı olmuştur.

Buna, Emevi ve Abbasi dönemlerini örnek olarak verebiliriz. Bu dönemlerde Ehli Beyt ciddi zulüm ile karşı karşıya kalmışlardır.

Yıllar önce Azerbaycan da peygamber efendimizin akrabalarının kabrini gördüğümde hayretler içinde kalmıştım. Hicaz neresi Azerbaycan neresi, o günün koşullarında bu kadar mesafeyi nasıl kat etmişlerdi. Emevi ve Abbasiler devlet imkânları ile halkı Ehli Beyt’ten kopartmanın gayreti içinde olmuşlardır.

Yıllar içerisinde oluşturulan Sünni algısı ile Şiiliğe karşı bir cephe oluşturulmuştur. Ülkemizde mütedeyyin bilinen Sünnilik konusunda çok hassas olan insanlar bile Sünniliğin siyasi bir akım olduğundan habersizdirler. Oysa Sünnilik bir mezhep de değildir bir meşrep de değildir. Sünnilik Hanefilik, Şafii, Hanbeli ve Malikilik demek değildir. Sünnilik Hz. Aliye karşı Muaviye’nin arkasında durmak demektir. Muaviye adına Hz. Ali’yi ve Ehl-i Beyt imamlarını gözden ırak tutmak demektir.

Ali bin Ebu Talip’inin 661’de öldürülmesinden sonra başa Muaviye’nin geçmesiyle İslam Tarihinde Emeviler dönemi başlamıştır. Muaviye, Emevi Devleti’nin ilk hükümdarıdır. Daha sonra halifeliği oğlu Yezide bıraktı (680). 681 senesinde Kerbela’da Hz. Hüseyin, aile efradı ve taraftarları, Yezid’in adamlarınca hunharca katledildi. İslam toplumu bu olay ardından Sunniler ve Şiiler olarak ikiye ayrıldı.

Muaviye ve Yezid devrinde Müslümanlar’a ve Hz. Muhammed’in soyundan gelenlere yapılmış olan kötü muameleler sonucu ülke içinde başlayan bir ayaklanma ile Emeviler sona ermiştir.

Emevi devletinden sonra kurulan Abbasîler döneminde de Ehli Beyt’e karşı gizleme ve zulüm faaliyetleri devam etmiştir.

 

Osmanlı devletinin dini yapılanmasına baktığımızda yine Sünni bir çizginin devam ettiğini görüyoruz. Özellikle Yavuz Sultan Selim döneminde, 40 bin Türkmen alevi adeta soykırıma uğratılırcasına hunharca katledilmiştir.

 

Türkiye Cumhuriyetin ilk kuruluşunca Ehli Beyt yarenlerinin büyük katkıları söz konusu olmuştur. Özellikle Mustafa Kemal paşanın Hacıbektaş da Cemalettin Efendi ile yaptıkları ortak çıkış tarihi bir öneme haizdir.  Atatürk’ten sonra devlet mekanizmalarında yeniden Sünni çizginin hâkim olduğu görülmektedir. Son dönemde bu daha da ileri aşamalara ulaşmış ve ülkemiz Sünni blokun liderliğine bile oynamaktadır.

 

Halkımız arasında Şiilere ve Alevilere dönük olumsuz yargılar devlet politikasının ne olduğunu bize göstermektedir. Maalesef günümüzde de bu uygulamalar devam etmektedir. Üstelik din adına genç dimağlar kirletilmektedir. Bir öğretmen arkadaşımızdan dinledim. Derste Hz. Ali den bahsediyor, Ali’yi sevenler, ona taraftar olanlara Şii dendiğini söylüyor. Bu insanlarla bizim bir ve beraber olmamız gerektiğini söylüyor. Ders arasında bir öğrencisi gelip Şii ve Alevilerin Müslüman olmadıklarını bugüne kadar böyle bildiğini ifade ediyor. Arkadaşımızın Şii ve Alevilerin de Müslüman olduklarını söylemesiyle öğrencinin bakışı değişiyor.

Bölgemizde İslam ülkeleri birbirine girmiş vaziyette. İslam ülkeleri iç savaş halinde. Bunun çatışmanın beslendiği nokta alevi Şii - Sünni ayrılığı üzerine bina edilmiş durumdadır.

Ülkemizdeki Ehl-i Beyt karşıtı yapılan çalışmalar bu çatışmayı besleyecektir.

 

Anadolu İmam Hatip Liseleri 10. sınıflar için Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan “Hadis Öğretim Materyali” kitabının 81. sayfasında, “Yalan Hadisler” bölümü içinde dini ve ilmi gerçeklerle asla örtüşmeyen bilgilere yer verilmiştir.

İfadeler aynen şöyledir:

 

“…Benim vasıyyetim, sırdaşım, ailemde benden sonra vekilim ve geriye bıraktığım kişilerin hayırlısı; Ali b. Ebi Talib’dir” rivayeti uydurmadır. Çünkü Hz. Peygamber kendisinden sonra yerine kimseyi tayin etmemiştir. Bunun gibi, Hz. Ali’ye tavsiyeler (vasıyyet) şeklinde gelen rivayetler de uydurmadır…”

 

AKP hükümeti, R. Yıldırım, E. Altaş, M. Şimşekçakan, M. Akgül ve M. Akif Özkiraz'dan oluşan heyete Anadolu İmam Hatip Liseleri için Hadis kitabı hazırlatıyor. MEB Talim ve Terbiye Kurulunun 17.12.2009 gün ve 253 sayılı kararı ile ders kitabı olarak kabul ediliyor, Devlet Kitapları olarak 48.450 adet basılıyor.

Kitabın 85. sayfası "Hz. Osman'ın yerine Hz. Ali'nin hilafete geçmesiyle ümmetin arasındaki birlik bozulmaya başlamıştır" diye başlıyor; ardından güya din ve ilim namına Emevi misyonu sıralanıyor:

- Hz. Ali, Rasulullah'ın sırdaşı ve ailede kendinden sonraki vekili değilmiş,

- Hz. Peygamber, kendisinden sonra kimseyi yerine tayin etmemiş,

- Hz. Ali taraftarları, kendi haklılıklarını ortaya koymak için bu rivayetleri uydurmuş…

 

Bu tohumlar yalan ve nifak tohumlarıdır. Maalesef devlet imkânları kullanılarak Milli Eğitim eliyle bu cinayetler işlenmiştir. Netice olarak bugüne kadar ilmin kapısı olan İmam Ali gizlendi, hidayet rehberleri olan Ehl-i Beyt efendilerimiz yok kabul edildi. 21. asırda Sünni dünya ve Türk milleti, bu Gadir-i Hum gerçeğini, Prof. Dr. Haydar Baş hocamızdan öğrenmiştir. Prof. Dr. Baş, bu gerçeğin 220 Sünni kaynaktan hareketle Gadir-i Hum gerçeğini ortaya koydu (Prof. Dr. Haydar Baş, Tevhid'in Merkezi Ehl-i Beyt, İcmal Yay., İstanbul, s. 81-115; İmam Ali, İcmal Yay., İstanbul, s.353-455).

 

110’u aşkın sahabeden nakledilen ve Zeyd b. Erkam’dan dört değişik yoldan gelen bu hadis, tüm rivayet yollarıyla sağlam, Buhari ve Müslim’in şartlarına göre de sahih hadistir (Nesai, Hasais, H. No:76,  Tirmizi, Menakıb 32; Ahmed, Müsned, 1/118, IV/371; HakimMüstedrek, III /109, 148; Tahavî, ŞerhuMeâni’l-Âsar, V/18, IV/88; İbn Kesir, el-Bidaye, V/228-229).

 

Hz. Peygamber (s.a.v), vefatından yaklaşık 75-80 gün önce, Maide Suresi 67. ayetin emri üzere Veda haccı dönüşünde Gadir-i Hum mevkiinde Hz. Ali'yi kendinden sonraki halifesi ve kıyamete kadar velayetin başı olarak ümmetine ilan etmiştir, orada hazır bulunanlardan da ikrar almıştır.

Maide Suresi’nin 67.ayeti şöyledir:

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir”

 

Gadir-i Hum hutbesinde ise birçok kereler "Ali b. Ebî Talib, benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve benden sonraki halifemdir." buyurmuştur.

 

AKP hükümetinin Dinlerarası Diyalog fitnesini geleceğimiz olan çocuklarımıza bir mikrop olarak Milli Eğitim marifetiyle bulaştırma girişimine de şahit olduk.

Kelime-i Tevhid’den (La İlâhe illallah Muhammed Resulullah), “Muhammed Rasulullah”ı çıkartmıştır. Örnek olarak 2004-2005’te İlköğretim 5. sınıf Din Kültürü kitabı 19. sayfasından ve 2010-2011 yılında da 4. sınıf Din Kültürü kitabını gösterebiliriz. Resullullah’ı bile görmezden gelen bir siyaset anlayışı Ehl-i Beyt’i de devre dışı bırakmanın çabası içindedir.

 

AKP hükümetinin Ehl-i Beyt’i devre dışı bırakma siyasetine bir örnek de veda hutbesi ile ilgili olarak yaptığıdır. 6. Sınıf Din Kültürü kitabı 114-115. sayfalarındaki Veda hutbesinden  “Size, sarıldığınızda asla sapıtmayacağınız iki büyük emanet bırakıyorum; biri Allah’ın kitabı, diğeri Ehl-i Beytim, ıtretimdir” ilanının ikinci kısmını, “Ehl-i Beytim, ıtretim” kısmını çıkartılmıştır. Yine aynı metinde Hz. Peygamber’in hem her türlü faizin haram oluşuna dair hükmünü ve ilanını da çıkartılmıştır.

Meveddet Ayetinde "De ki: Ben bu (peygamberliğimi tebliğime) karşılık sizden yakınlarıma sevgiden başka hiç bir ücret istemiyorum" (Şura Suresi-23) buyurulmaktadır. İmam Şafi bu ayet hakkında, Ehl-i Beyt'i sevmenin farz olduğuna işaret etmektedir demektedir.

Bütün bunlara rağmen Ehl-i Beyti yok saymak acaba ne ile izah edilebilir.

 

AKP hükümeti, sünnicilik uygulamalarına hız kesmeden devam etmektedir.

Bir taraftan Gadir-i Hum’u ve Hz. Alinin imametini red etmektedir. Bu bir Emevi siyasetidir.

Bir taraftan Kelime-i Tevhidden Muhammeden Resullulah kelimesini kaldırarak dinlerarası diyaloga çanak tutarak milletin imanı ile oynamaktadır. Bu bir Vatikan politikasıdır. Üçüncü bin yılda Asya’yı hristiyanlaştırma projesi kapsamındadır. Oysa ayeti kerime de: "De ki Allah'a ve Peygamberi (Muhammed)ine itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz muhakkak ki Allah kafirleri sevmez."  (Ali İmran: 32) buyurulmaktadır.

Bir başka ayeti kerime de:

"Yahudiler 'Üzeyir, Allah'ın oğludur' dediler. Hıristiyanlar da 'Mesih Allah'ın oğludur' dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri sözleridir ki, daha önce küfredenlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar? Hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan gayrı rabler edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Hâlbuki hepsi de, ancak bir olan ilaha ibadetle emr olunmuşlardı ki, zaten O'ndan başka ilah yoktur. Şüphesiz O Allah, onların koştukları ortaklardan yüce ve münezzehtir." (Tevbe: 30-31) buyurulmaktadır.

 

Üstelik bütün bunları yaparken din kalkan olarak kullanılmaktadır. Bugün Arap âleminde yaşanan iç çatışmaların temelinde mezhep ayrımcılığı ilk planda gelmektedir. Ayrımcılık devam ettiği müddetçe akan gözyaşı ve kanların durması da mümkün değildir.

İşte Sn. Prof. Dr. Haydar Baş hocamız İslam âlemini tek bilek tek yürek yapacak bir çalışmanın içindedir. Sünnilerin de Alevilerin ve Şiilerin Ehl-i Beyt paydasında buluşmaları barışın ve güvenliğin esasını teşkil edecektir.

 

*Bu tebliğ 17.04.2016 tarihinde Mümtaz Turhan Sosyal Tesisleri – İstanbul’da yapılan 8. Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt sempozyumunda sunulmuştur.