Muhalefetin Stratejik Hataları ve İktidarın Kazanımı

Muhalefetin Stratejik Hataları ve İktidarın Kazanımı

13. cumhurbaşkanlığı seçimini de geride bıraktık. Sn. Erdoğan ipi göğüsledi. Millet adına devlet adına başarılı olmasını dilerim. 2 turlu bu seçim Türk siyasi tarihinde önemli bir yer tutuyor. Her açıdan analiz edilmesi gerekiyor. Muhalefet ve iktidar açısından bakacak olursak neler söyleyebiliriz? 

Öncelikle şunu ifade edelim. Bu seçim algı yönetiminin zirvede yaşandığı bir seçim oldu. 

Bu süreçte, çevremdeki insanlarla "Acaba 6'lı masanın seçimi kazanmak gibi bir isteği var mı?" diye sorgulamıştım. Çünkü bu seçimin zor kısmı, kazanmak değil kaybetmekti. Muhalefetin yanlış kararlar alması ve doğru bir duruş sergileyememesi seçimin kaybedilmesine sebep oldu. Netice olarak muhalefet cumhurbaşkanlığını Erdoğan'a altın tepside sundu. 

Ülkemizde bu kadar krizler, olumsuzluklar, başarısızlıklar varken bu sonuç alınmıştır. Bu tür koşullarda bir hükümetin seçimi tekrar kazanması dünya tarihinde oldukça nadirdir. 

Hükümet kazanmak için bir proje bile sunmadı. Seçim bir kesim için bir hak batıl mücadelesi gibi lanse edildi. Bir başka kesim için ölüm kalım olarak gösterildi. Bu ülke nasıl kalkınacak, ekonomi nasıl düzelecek, insan hakları, hak ve hukuk nasıl rayına oturacak, mülteci sorunu ve eğitimde yaşanan problemler nasıl çözülecek, hiçbir şey söylenmedi. İktidar 20 yılı aşkın zamandan beri bu sorunları çözemedi. Elindeki devlet imkanlarını da kullanarak bütün bunları gözden kaçırmayı başardı.  

Sayın Erdoğan hangi kadroyla, hangi yaklaşımla, hangi projeyle, 20 yıldan beri çözemediği problemleri çözecek. Allah aşkına bana söyler misiniz? Böyle bir şey yok. Değişik hiçbir şey olmayacak, her şey eski tas eski hamam olacak. Ekonominin bu kadar yerlerde süründüğü toplumda, diğer sahalarda buna paralel seviyelerde. İnsanımızın hali pür melali ortada. Hükümetin terör, lgbt ve fetö konularında yeri geldiğinde montaj videolar ile saldırması karşısında muhalefet yarım ağız ile konuştu. Net bir duruş ortaya koyamadı. Ne zamana kadar, ikinci tur seçimlere kadar. Baktı ki, halk bu konuda kararlı bunun üzerine strateji değiştirdi. Evet oy sayısında artış oldu ama aradaki açığı kapatacak kadar olmadı.  

6’lı masanın derdi ve tasası paylaşım konusunda idi. Seçimi çantada keklik olarak gördüler. Yok, milletvekili kim olacak, yok bakan kim olacak, yok Cumhurbaşkanı yardımcıları kim olacak, yok Cumhurbaşkanı kim olacak? Bununla geçti muhalefetin zamanı. Hep ben konuşuldu, hiç millet konuşulmadı. 6’lı masa nasıl 60’lı masa yapılabilir, seçim nasıl kazanılabilir bunlar hesaba katılmadı. BTP’nin masaya oturma teklifi kabul edilmedi, süreç boyunca etik davranılmadı. Buna rağmen Hüseyin Baş Bey desteğini esirgemedi.  

Bu süreçte her iki ittifakın paydaşlarına bakıldığında bir "torba ittifak" anlayışı olduğu rahatlıkla görülecektir. Her iki ittifakta, her türlü uç noktada görüş ve düşünce mevcut idi. Buradan da anlaşılacağı gibi bu seçimde milletin kazanması değil de adayın kazanması esasına göre hareket edildi. Bir başka konu kurtarıcımız kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün adı bile geçmedi.  

Ez cümle bu seçim sonuçları üzerinden daha çok sular akacak. Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener gibi muhalefet liderleri, seçim sonuçlarını kendi adlarına başarı olarak nitelendiriyorlar. Bu söylemleri tam da kendilerini tanımlıyor. Bu sonuç kendi adlarına kazanç, millet adına kayıp olduğuna göre gayeleri millet menfaati değilmiş demek ki… Bazıları seçim sonucu neden millet adına bir kazanç değil diyebilir. Cevap çok kolay, algılardan, duygulardan sıyrılarak dünya ölçeğindeki rakamlara ve ülke olarak yerimize baktığımızda bu hemen görülecektir. Zaten seçmen ilk turda hiçbir adaya gereken desteği vermeyerek iktidardan da muhalefetten de değişim istemiştir. Özellikle 6'lı masada oturanlar için siyasi arenada siyasi gelecekleri tartışma konusu olacak. Nitekim daha şimdiden yüksek perdeden bunlar konuşulmaya başlandı. Bu da gayet doğal bir sonuçtur.

 

Gelecek için yapılması gereken, milletin değerleriyle barışık, paylaşımcı ve çözüm odaklı bir siyasetin söz sahibi olmasıdır.