Öğleden sonra günaydın!

Öğleden sonra günaydın!

AKP hükümetinin siyaset yapma biçimi temel olarak ‘yap boz’ tekniğine dayanıyor. Sadece eğitimde değil, iç politikada, sağlık politikalarında yaptığı sürekli olarak makas değiştirmektir. Son dönemde iyice tescillendi ki dış politikada da aynı teknik kullanılıyor. Seçimle iş başına gelen hükümetler, devlet politikalarını en iyi şekilde uygulamak üzere iş başı yaparlar. Kendi siyasi programları ve kadrolarının becerisine göre devletin bekası ve milletin huzuru için çalışırlar.  

Gel gelelim hükümetin uyguladığı politik çizgi devlet politikası değil de kendi hükümet politikası olmuştur. Üstelik devletin imkanlarından istifade ederek. 

‘Yap boz’un en büyük sebebi işte budur. Kurumsal bir yapı ve uzun yüzyıllardan süzülerek gelen tecrübeler olmayınca, sürekli değişiklik yapma ihtiyacı hasıl olmuştur. Bir kere hükümet politikaları geçicidir; 5 yıldır 10 yıldır, 20 yıldır. Ama devlet politikaları binlerce yıldan beri gelen devletin geleneğini temsil ederler. 

Bir örnek üzerinde değerlendirme yapalım. Mısır Cumhurbaşkanı Mareşal Sisi 3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin devrilmesiyle sonuçlanan darbenin ardından fiilen ülkenin başına geçmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’ye kaç defa katil dediğini kamuoyu çok iyi biliyor. Birleşmiş Milletler’de Sisi ile aynı masada olacak diye sayın Cumhurbaşkanı’nın toplantıyı terk ettiği de çok iyi biliniyor. Ve yine Sisi’nin Müslüman Kardeşler iktidarına yaptığı darbeden dolayı Sayın Erdoğan’ın, Rabia işareti ile özdeş olduğunu da biliyoruz. Mısır ile diplomatik ilişkilerin bozulması sonucu Doğu Akdeniz'deki kazanımlarımızı kaybettiğimizi, dış politikada yalnız kalışımızı da cümle alem biliyor. 

Bir de bakıyoruz ki sayın Cumhurbaşkanı seçim öncesi birdenbire Sisi ile el sıkışarak samimi görüntüler verdiğine ve “tabii beraber olacağız” dediğine de şahit oluyoruz. 

Bir başka örnek hükümetin Suriye politikası. Suriye ile yıllardır kanlı bıçaklı yürütülen politikalar sonucunda hem bölgemiz hem Suriye hem de ülkemiz kaybetti. Bu konuda ciltler dolusu kitaplar yazılabilir. Suriye politikasının neticesinde ülke olarak sırtımızdaki yüklerin atılması çok uzun yıllar alacaktır. Bir bakıyorsun Sayın Erdoğan diyor ki, “saati geldiğinde biz Suriye’nin başkanıyla görüşme yoluna gidebiliriz.” 

Böyle bir devlet politikası olamaz. Devlet politikası süreklilik ister, zik zak bir çizgi kabul etmez, yap boz tahtası gibi bir dış politika asla kabul edilemez. Aksi halde sonuç tam yaşadığımız gibi olur. Bizim eleştirimiz sayın Erdoğan’ın Sisi ve Esad ile konuşması, barışması değildir. Burada eleştirdiğimiz fevri, kişisel hareketlerle devlet ve milletimizin kayıplara uğramasıdır. Sonradan yapılan keskin dönüşler, işin başında yapılanların ne kadar yanlış olduğunun tescilidir. 

Bakın ülkemizin Suriye ile arasının bozulduğu 2012 yılıydı. O günlerde Prof. Dr. Haydar Baş hocamız ne dedi? O zaman hocamız Almanya’da” 5. uluslararası Ehl-i Beyt sempozyumundaydı. Yaptığı açıklamada şunu söylemişti: Esad Hz. Hüseyin rolünde, Esad dinini, vatanını korumak için mücadele ediyor, ama Hz. Hüseyin rolüne soyunanlar ise Yezittir demişti. 

Bakın, devlet adamı olmak bu demektir, devlet politikası bu demektir. Ayağının ucunu göremeyenler devlet adamı olamazlar. Haydar Baş hocamız devlet adamı olarak 10 yıl 100 yıl sonrasını öngörerek hareket etmiştir. İşte devlet adamlığı da budur devlet politikası da budur. 

Bizim en büyük sorunumuz, devlet politikasının göz ardı edilmiş olmasıdır. Hükümetin devletin önüne geçtiği yanlış politikalarından acilen uzaklaşması şarttır.