SATILAN ÜLKEMİZ Mİ?

Schröder'in, alacakları borcun 15 milyar marklık kısmına karşılık dev Rus devlet şirketlerinin Alman firmaları tarafından işletilmesini istediği belirtilmektedir.
Her alacaklı ile borçlu arasında geçmesi muhtemel olan bir pazarlık bu. Yani sürpriz bir gelişme değil.
İçine sürüklendiğimiz ekonomik kriz, özellikle son iki aydan beri eşi görülmemiş bir şekilde ülkemizi kasıp kavuruyor. ülkemizdeki sanayi kuruluşları ve işletmeler yok pahasına satılmanın eşiğine getirildi. Almanya'nın Rusya'ya talip olması gibi bizim ülkemizi de yabancılar istila etmeğe başladılar; bir farkla. Yabancı sermayenin bu işgali henüz borç ödemesi ile ilgili değil. Bu girişim bir bakıma kalenin içeriden işgal edilmesi gibi bir durum.
Geçtiğimiz günlerde ülkemize gelen ABD eski Başkanı George Bush'un Türkiye'deki 15 büyük sermayeli işadamıyla temasa geçmesinin ardındaki gerçek de budur. üstelik bu işgal projesi ilk defa Türkiye'de uygulanmıyor. Uzakdoğu Asya, Brezilya, Arjantin ve İspanya'daki kriz sonrasında da batı aynı oyunu bu ülkelerde oynamıştı.
ülkemizde ise şimdiden yabancı şirketler işyerlerini satın almaya talip oldular. Bu ülkelerin başında İsrail'in geldiğini söylemek sanırım sürpriz olmayacaktır. Hem İsrail'in güneydoğumuz üzerinde “arzu mev'ud” düşüncelerine denk düşen topraklarımız üzerinde yoğunlaşacaklarını şimdiden söyleyebiliriz.
Yazdan sonra kışın; gündüzden sonra gecenin gelmesi nasıl kaçınılmaz ise alınan borçtan sonra ödemenin gelmesi de o kadar kaçınılmazdır. Aklı başında olanların kara kışın geleceğini, karanlığın basacağını düşünerek tedbir alması gerekmez mi?
Oysa bizim ülkemize baktığımız zaman kışın geleceği, havaların soğuyacağı, zifiri karanlıkta yolumuzun, evimizin, iş yerimizin nasıl aydınlatılacağı hiç düşünülmemiş. Vur patlasın; çal oynasın denmiş. Hadi milletin bu halini anladık; peki milletin temsilci olarak seçtiği, kendini ve devletini emanet ettiği iradenin bu akıbeti görmemiş olması mümkün müdür? Hadi görmedi diyelim. Milletin gerçek sahipleri tarafından bu yolların çıkmaz sokak olduğu haykırılan günümüzde, neden hâlâ duymazlıktan gelinmektedir.
30. Nisan. 2001 tarihli Yeni Mesaj gazetesindeki başyazısında Prof. Dr. Haydar Baş “Milli modele dönüşün şart” olduğunu müdellel olarak anlatmaktadır. Bu makalenin tekrar tekrar okunması ve bu tezin sahibi olan sayın hocamızdan mutlaka millet adına devlet adına istifade edilmelidir.
Milletin talebi bu istikamettedir.
Telafisi mümkün olmayan zaman kaybına ne zaman dur denecek? Millet bu soruya da cevap beklemektedir.