Türkiye’nin Ortadoğu politikası: Kırk katır mı, kırk satır mı?

Türkiye’nin Ortadoğu politikası: Kırk katır mı, kırk satır mı?

Ortalık toz duman, bir el coğrafyamızı sürekli karıştırıyor. Aslında yaşanan sürecin hedefi belli. Adeta bir satranç tahtasına döndü, Osmanlı hinterlandı. Aktörlerinin sayıları arttırılarak, menfaatler buluşturularak veya çatıştırılarak, zamana yayılan bir algı yönetimi yapılıyor.
Süreç yönetimi çok bilinmeyenli denklem gibi, aktörler bilerek veya bilmeyerek rollerini oynuyorlar. İşte bu zaman diliminde Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesini ele geçirmek isteyen iradenin hedefi, kaos ortamı oluşturmak; yani bulanık suda balık avlamak.
Su nasıl bulandırıldı, hep ötekileştirilerek. Sağ dendi sol dendi, ilerici gerici dendi, Alevi Sünni dendi, Türk Kürt dendi, kısacası hep ayrılıklar üzerinde çalışmalar yapıldı.
Fotoğrafın bütününe baktığımızda görülen tablo şu:
Kendini güçlü hisseden büyük balık küçük balığı yutarken, bunları birbirine kapıştıran daha büyük balık her ikisini yutmanın hesabı içerisinde.

Son günlerin gündemi, IŞİD.
Aslında IŞİD, Esad muhalifi bir grup. Diğer gruplar gibi ABD ve müttefiklerinin desteği ile hayat bulmuş ve bugünlere gelmiş bir grup. Temel fonksiyonlarından bir tanesi de Alevi, Şii - Sünni çatışmasını tetiklemek.
ABD’nin evdeki hesabı çarşıda tutmayınca farklı bir strateji uygulamaya başladı. IŞİD üzerinden son dönemde bir başka fonksiyon icra ediyor. IŞİD’ı ortak düşman ilan eden ABD liderliğindeki sünni koalisyon, Suriye’nin kuzeyinde hareket başlattı. Aslında IŞİD bahane, esas Esad’ı devre dışı bırakmak. Gerçek hedef IŞİD olsaydı, Esad’la yapılacak bir işbirliği ile IŞİD de diğer terör örgütleri de bir anda devre dışı kalacaklardı.
Suriye’yi diğer Arap ülkeleri gibi istikrarsızlaştıran, ABD’nin Esad’a karşı başlattığı işgal hareketi olmuştur. Suriye devleti çok net durmaktadır. Gücünü, ABD ve ortaklarının yaptığı bu kadar saldırıya karşı muhafaza edebilmektedir. Bunun sebebini Suriye’nin sırtını dayadığı güçlerde aramak gerekir. Rusya, Çin, İran, Güney Amerika’daki devletler Suriye’nin yanında yer almaktadır. Bu devletler Birleşmiş Milletler güvenlik konseyinde, dünya kamuoyunda ve Suriye’de gizli ve açık siyasi, diplomatik ve askeri destekleri ile Suriye’nin yanında yer almaktadır. Böylece ABD ve birlikte hareket eden devletlerin saldırıları sonuç vermemektedir.
Yeni dönemde görülen o ki, artık süreç tersine dönmektedir. Geri tepmede en fazla kayba uğrayan Türkiye olmuştur. Her geçen gün de kaybı artmaktadır. Türkiye savaşa girsin veya girmesin ABD’nin hedefi Türkiye’yi yormak, devlet otoritesini zayıflatmak, dünyanın en güçlü ordularından biri olan TSK’nın boynuna boyunduruk takmak ve netice olarak Suriye gibi Ortadoğu ülkelerinden bir ülke yapmaktır.

Hükümetin ajandası son derece karışıktır. İçerden ve dışardan gelen ciddi baskılara maruz kalmaktadır. Tehdit sadece dışarda değildir, içerde de PKK’sıyla, IŞİD’iyle, ne olduğunu bilmediğimiz mülteci akını ile ülkemize nüfuz edenleriyle bir kaos katsayısı gittikçe artmaktadır.
PKK-PYD, Kürt koridoru açmak istemektedir.
IŞİD Aynel arap’da (Kobani) hâkim olmaya önem vermektedir.
Türkiye’deki HDP, Türk ordusunun Kobani’deki Kürtlerin yanlarında yer almasını istemektedir.
TSK bugüne kadar PKK ile çatışmalarda on binlerce şehit vermiştir.
HDP’nin talimatıyla Kürtler yurt çapında sokaklara çıkmıştır.
Türk tankları Suriye sınırında beklemektedir.
Türk hükümeti acele ederek Esad’ın üzerine yürümek isterken, ABD daha temkinli davranarak Rusya’yı uyandırmadan zamana yayarak hedefine ulaşmak istemektedir. ABD ile birlikte olunduktan sonra Suriye’ye hemen girse de Türkiye kaybedecektir, bekleyip mültecilerin ağırlığı altında ezilse ve içi karışsa da Türkiye zarar edecektir. Her halükarda Cumhurbaşkanı ve AKP hükümeti ölümlerden ölüm seçmek zorundadır.

NATO, ABD yetkilileri, Avrupa devletleri fincancı katırlarını ürkütmemek için farklı açıklamalar yapmaktadır.
Gerekirse Türkiye'nin güvenliğini korumak amacıyla ittifakın kara birliklerini Türkiye'ye yönlendirme gibi bir olasılığı var diye konuşan NATO Genel Sekreteri, saatler içerisinde açıklamasını değiştirdi. Bu kendi içlerinde de yaşadıkları ikilemi ifade etmektedir. Türkiye’nin güvenliği için ittifakın Türkiye’ye kara birliklerini yönlendirmesinden bahseden NATO, asker gönderme fikrinden vazgeçerek gerekirse Türkiye’ye yardım ederiz demiştir.
Hükümetin şunu görmesi gerekir, çetin bir coğrafyada aşık atılıyor. Bölgede görülenler aysbergin ancak tepesidir. Görülmeyen ancak hissedilen çok daha büyük bir kütle suyun altındadır.

Türkiye işgalci güçlerle yaptığı ortaklıktan vazgeçmeli, Rusya, BRICS devletleri ve Şangay ülkeleri ile ortak hareket etmelidir.