Türkiye'nin Ekonomik Çıkmazı: Enflasyon, Faizler ve Döviz Kurları

Türkiye'nin Ekonomik Çıkmazı: Enflasyon, Faizler ve Döviz Kurları

Cumhurbaşkanı Erdoğan enflasyon konusunda enflasyonla mücadele konusunda ben faizlerin düşük düşürerek enflasyonla başa çıkarım demişti. Kendi adına bir ekonomist olduğunu iddiasıyla yola çıkmış ve yamalı borca uygulamasıyla bir taraftan serbest piyasa ekonomisinin uygulanırken diğer taraftan faizi aşağı çekerek enflasyonla başa çıkarım demişti. Bunu yaparken algı yönetme adına dini duygulara hitap etmeyi ihmal etmemişti. Neticede enflasyon düşmedi. Bu defa dibine kadar serbest piyasa ekonomisini devreye koymaya karar verdi ve ekonominin başına Mehmet Şimşek’i getirdi. Bu da faiz oranları arttırıldı. Sonuç olarak döviz kurlarında günlük yükseliş yüzde 3'ü aştı. Gram altında da 1600 TL seviyesi aşıldı ve rekor tazelendi.

Dolar/TL geçen haftaki faiz kararı öncesinde 23,50 seviyesindeydi. Dolarda sadece iki işlem gününde artış 2,5 lirayı aştı. Bir hafta önce açıklandığında 483 dolara denk gelen yeni asgari ücret, dolar kurunun rekor üstüne rekor kırmasıyla yeni asgari ücret daha vatandaşın cebine girmeden 45 dolar eridi. İşin acı tarafı bu giden paralar sadece vatandaşın cebinden çıkmıyor, milletimizin devletimizin kanı emiliyor.

Enflasyonu önleme adına iddialı olarak atılan iki zıt adımda hedefi tutturamadı. Demek ki ekonomi yapboz mantığı ile yönetilemiyor. Maalesef yaşananlardan gereken ders çıkartılmıyor. Ekonomiyi düzeltmesi için dünya bankasından getirtilen Kemal Derviş döneminde de biz bu filmi izlemiştik Sadece iktidar mı maalesef muhalefetin de çözümü yok.

Sayın Kılıçdaroğlu da İngiltere'den borç alacak ve ekonomiyi ABD'li Jeremy Rifkin'e danışacaktı.

Bunların uygulaması daha çok kemer sıkma politikasıdır. Enflasyonun sebebi olarak talep artışını kabul ediyorlar. Talebi kısarak ücret artışının önüne geçeriz diyorlar. Daha teşhis aşamasında sınıfta kalıyorlar. Piyasaların dengesi ile oynuyorlar ülke ile oynuyorlar. Kemer sıkarak problemler çözülmez. Vatandaşın kemerini sıkarsanız insanların alım gücünü azaltırsınız. Enflasyonu düşürmeye kalkarsınız evet bir miktar enflasyon düşer ama buna mukabil piyasalarda durgunluk oluşur. İşyerleri kendi kira parasını, elektrik, su, telefon paralarını ödeyemezler. Piyasalarda alışverişin azalmasıyla iflaslar ortaya çıkar. Bu neye benzer bir araba gidiyor? Araba giderken aniden frene bastığın zaman araba takla atar. Bu fizik kuralıdır. Bakın ekonominin kendi içerisinde kuralları vardır. Siz piyasanın gidişatına bir fren bastığınızı zaman piyasaları allak bullak ederseniz, Allah muhafaza ülkede onarılmaz hasarlar ortaya çıkartırsınız. Kısacası piyasadan da fazla oynamamak lazım.

Bu insanların önce Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın rahleyi tedrisatından geçmeleri gerekiyor. Bir kere ülkemizde olan enflasyon maliyet enflasyonudur. Maliyetler aşağı çekilecek, maliyetlerin aşağı çekilmesiyle beraber fiyatlar aşağı inecek. Enflasyonunun önüne bu şekilde geçilebilir. Bugün bizim ülkemizde yaşanan enflasyon talep enflasyonu değil ki, yani bizim ülkemizde bir ürün sorunu yok. Bizim ülkemizdeki problem tamamen maliyetin yüksek olmasından kaynaklanan enflasyondur. O halde bugün hükümet yanlış yapıyor. Sen elektrik parasını aşağı çökmedikçe, sen su parasını, kiraları aşağı çekilmedikçe, sen maliyetleri aşağı çekilmedikçe enflasyonu engelleyemezsin kardeşim. Bu 2 kere 2’nin 4 etmesi kadar nettir.

Bakın çarşamba günü Kurban Bayramı’nı idrak ediyoruz. Bir bakın bakalım o beklediğiniz hareket var mı? Kesilen kurbanlık hayvan sayısı kaça düşmüş? Neden? Çünkü kurbanlıklar el yakıyor, insanların gücü bunu almaya yetmiyor. Peki diğer taraftan bakıyorsun, yurt dışında kurbanlıklar son derece ucuz. Mesela, Burkina Faso'da bir kurban 80 $ büyükbaşa gireceksen 58 $. Nasıl oluyor peki bu?

Bizim ülkemizdeki ücretlere bakıyorsun, arada uçurum var. Peki bu nasıl olur? Yani bizim topraklarımız bizim insan gücümüz, bizim teknolojimiz, bizim altyapımız ile mukayesesi mümkün olmayan bir ülkede fiyatlar bu kadar düşükken biz de bu kadar yüksek?

Sebep belli, çünkü aklı başında bir tarım politikamız yok. Aklı başında bir hayvancılık politikamız yok. Aklı başında bir ekonomi yönetimimiz yok. Kısacası duru böyle gittiği takdirde bu kaotik tablo her yeri etkileyecektir. İnsanımızı etkileyecektir, devletimizi etkileyecektir. Kurtuluş Savaşı'nda mücadele verdiğimiz devletler Osmanlı'nın borçlandığı devletlerdi. Bu devletler gelip doğrudan maliyeye el koydular. Bunu bahane edip topraklarımızı işgal ettiler. Borç alan devlet buyruk almaya başladı.

Sözün özü ben aç kalsam da olur yeter ki devletimiz zarar görmesin diyen samimi vatandaşın duyguları istismar edilmemelidir. Vatandaşın alım gücünün düşmesi fakrı zaruret içine düşmesi demek devletin aynı hali yaşaması anlamına gelir. Çözüm Oğuz Kağan misal fakirlik benim ülkemde suç olsun diyen Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza ait olan milli ekonomi modeli ile mümkündür. Bunu yapacak parti genel başkan ve kadrosu da vardır. Mecburi istikamet de burasıdır.