Üzerinde oturduğumuz hazinenin farkında mıyız?

Üzerinde oturduğumuz hazinenin farkında mıyız?

Burkina Faso'dan Muhammed arkadaşımız ile sohbet ediyorum. Anlattıkları çok anlamlı, diyor ki, 4 yıllık aldığım dini tahsil bir tarafa, Haydar Baş hocamızın bir saatlik sohbeti bir tarafa. Hocamızın bir saatlik sohbetinden alınan ölçü, ruh, aşk ve muhabbeti 4 yılda alamadım diyor ve ekliyor. Ehl-i Beyt İslam’ın bizzat kendisi, canlı laboratuvarı olmasına rağmen, bize anlatılmayan Ehl-i Beyt efendilerimizi ve kulluğu, ben Haydar Baş hocamızdan öğrendim, diyor.

Hangimiz bu halde değiliz ki… Ne dini tahsilde ne de sosyal hayatta Ehl-i Beyt’in İslam’ın Allah’a kullukta canlı numuneler olduğu bize anlatılmadı. Anlatanlar, toplum tarafından dışlandı. Ancak Haydar hoca hiçbir kınamacının kınamasından çekinmedi ve doğruyu her platformda dillendirdi. Bu sayede toplum bir yitiğini daha bulmuş oldu.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın sohbetleri çok etkileyicidir. Bu sohbetleri defalarca dinlersiniz ve her defasında yeni şeyler öğrenir ve Allah, Allah ben bu sohbeti daha önce dinlemiş miydim diye tereddüt edersiniz.

Mesela, “Ölüm ve Hayat” konulu bir sohbetini ele alalım. Ölüm nedir hayat nedir, yaşamımızın gayesi nedir, dünyada çalışma ve kazanma nasıl anlam kazanır, istikametimizi şaşırmadan nasıl yol kat edeceğiz ve bunun gibi birçok sorunun cevabını bir sohbette bulabiliyorsunuz.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamız bu konuda bakın ne diyor: “Ölüm -bedensiz bir hayatın vücut anatomisi olmadan, organizma olmadan hayatın devam etmesi halidir. Maddi âlemden manevi âleme geçiş demektir- Hatta bazı büyükler ölüme, -bedeni terk edip, bir başka kapıdan çok mükemmel, mutantan, mütezeyyin, yani donatılmış süslenmiş fevkalâde mükemmel bir ülkeye, âleme gidiştir- diye tarif ederler. Hakikat ölüm vuslattır, Allah'a kavuşmaktır. Bir yakınlarımız göçtüğü zaman, rihlet ettiği zaman, Allah'a yürüdüğü zaman tasavvuf da bir tabir vardır, 'öldü denmez'. Ne denir? Hakka yürüdü. Hakka yürümektir ölüm. Bedeni terk edip, geldiği ülkeye gitmektir.”

Dünyada her bir insan çalışıyor ve kazanıyor, daha çok çalışıp daha çok kazanmak istiyor.

Peki, bu kazanç nasıl anlam kazanır? Ölüm gerçeği karşısında çalışmak ve kazanma nasıl bir anlam içeriyor? Diye hatırımıza gelebilir. Çok da anlamlı bir sorudur bu. Bu konuda hocamız bakın neler söylüyor: “Biz her ne kadar dünya içerisinde kaldığımız sürede, hayatta kazanmanın mücadelesini veriyor isek de bunun asıl sebebi, maksadı, sadece dünyada bunları bina etmek değil; kazancımızı ahirete taşıyabilmek içindir.”

O halde, dünyadaki kazancımızı ahirete nasıl taşıyacağız sorusu hatıra gelecektir. Bunun sırrı nedir, Haydar Baş hocamız bu konuda da bakın neler söylüyor: “Allah’tan geldik Allah’a gideceğiz. Yani Kendi içinde bir sefere çıktık, biz yolculuğa çıktık. Her birimizin kalbinden Allah'a bir yol gidiyor. Esasen yol taat-u ibadet ile gidilen bir yoldur. Buna kısacası Zikrullah da diyebiliriz. Zikrullah insanı Allah'a taşıyan buraktır, biz böyle bir yolcuyuz.”

Evet, amellerin özünde zikrullah olunca, Allah rızası ve Allah’ı anmak olunca bir anlam kazanıyor. Ne yaparsak yapalım Allah için ve Allah’ın adıyla. Zaten her işe başlarken söylenen Besmelenin de nüktesi bu değil midir…

Evet, hayatımıza anlam kazandıran tespitler bunlar. Bunları Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza borçluyuz. O’nu saygıyla, minnetle, hasretle ve rahmetle anıyoruz.