Yedi başlı ejderha

Yedi başlı ejderha

Açıktan yapıldığı gibi misyonerliğin yanında örtülü yapılan misyonerlik daha derin bağlantılar içermektedir. Misyonerlik yedi başlı ejderha misali gibidir. Bu çerçevede ulusal kültür, eğitim, yabancı dil konusu önemli misyonerlerin hedef alanları içerisinde bulunur.

Son dönemin önemli fikir adamlarından Attila İlhan her fırsatta ulusal kültürün öneminden bahsetmiştir. Batı hayranlığının geçmişten beri kültürümüzde yol açtığı sıkıntılara sıklıkla değinmiş ve

Batılılaşma fikrinin her dönemde misyonerlik ve emperyalizmle beraber ilerleyeceğinin altını çizmiştir.

Nitekim böyle de olmuştur. Sözde aydınların batılılaşma fikri misyonerliğe kapı açmış; dini ve milli kültürümüz emperyalizm ile derin yaralar almıştır.

Attila İlhan "İslam kültür mirasını yadsımak, Türkiye için insanın bedeninin yarısını kesmesi kadar acıklı bir sonuç verir" demektedir.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamız ise “dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzün teminatıdır” tarihi tespitini yapmaktadır.

İlhan’a göre Osmanlı ticaret burjuvazisi genellikle Levanten’dir. Yahudi, Rum ve Ermeni topluluklarından oluşmaktadır. Bu Levanten kesim yabancıların çıkarlarını gözeten ve ulusal ekonominin gelişmesiyle hiçbir şekilde ilgilenmediği gibi kültür savunması olduğu zaman Batılı emperyalizmin kültürünü ileri kültür diye benimseyip aktarmış aydın kesimi etkileyerek misyonerlik de yapmıştır.

Osmanlı devletinde Tanzimat’la birlikte yabancı dil eğitimi yapan okulların sayısı oldukça artmıştır,  buna paralel olarak misyonerlerin faaliyetleri de artmıştır. Bunun sonucunda da öz kültürünü beğenmeyen, Batılılaşmaya milli menfaat duygusu ile değil de, şahsi çıkarlarıyla bağımlı bir aydın tipi türemiştir.

İlhan’a göre doğuda ülkesine yanlış bakan aydın, Batı’nın Doğu’ya ya da Afrika’ya baktığı gibi bakan aydındır. İlhan, onlara ecnebi misyoneri anlamında ‘komprador yani yabancıların çıkarlarını gözeten aydın’ demektedir.

Misyonerlik Hristiyanlık dinini yabancı ülkelere yayma çabası içerisinde olmak anlamında kullanılmaktadır. Osmanlı topraklarına Tanzimat döneminden itibaren çok ciddi bir misyoner saldırısı olmuştur. Amerikalılar Doğu Anadolu’da, Fransızlar Suriye ve Lübnan çevrelerinde ve Batı Anadolu’da, İngilizler İstanbul ve çevresinde etkili olmaya çalışmışlardır. Bu bölgeler, misyoner okullarıyla dolmuştur. Neticede dini, dili ve kültürü değiştirilmiş, yani kültürsüzleştirilmiş, bir bakıma mankurtlaşmış tipler ortaya çıkmaktadır.

Misyoner okulları, öğrencileri üzerinde hem din hem de kültür değiştirme politikası gütmektedir. Bu okullarından mezun olan kişiler Osmanlı’nın yönetiminde yer almışlardır. Bu durum bir süre sonra çığırından çıkarak, ordu ve donanmayı dahi bu kişilerin düzene sokmasına kadar gitmiştir.

İlhan, yurdumuzdaki (gerçekte bütün dünyadaki) yabancı okulların çeşitli Hristiyan çıkar örgütlerinin misyonerlik faaliyetleri içinde olduklarına, okulları açanlar ya da yönetenlerin papazlar veya rahipler olduğuna dikkat çekmektedir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün misyonerlik konusunda çok hassas davranmıştır.

Amerikan Board adıyla tanınan (ABCFM) Misyoner Teşkilatı tarafından kurulan Bursa Amerikan Kolejinde, 1927-28 eğitim-öğretim yılında Kamran, Nemika, Muadelat ve Seniha adlı 4 kız öğrenci okulun misafirhanesinde vaftiz edilmiştir. Bu olayı, dönemin gazeteleri manşetten vermiştir.

Müfettişlerin raporları sonucunda Bursa Amerikan Kız Koleji, Atatürk’ün talimatı ve Bakanlar Kurulu kararıyla 31 Ocak 1928`de kapatılır.

Okulun eski öğrencilerinden Sabiha Hanım ile Pakize Tarzi de okulda okurken din değiştirenler arasındadır.

Pakize Tarzi’nin kızlarından Zeynep ise ‘Son Osmanlı’ olarak nitelendirilen Ertuğrul Osman Osmanoğlu ile evlendi ve Pakize Tarzi iki hanedana da akraba oldu. Pakize Tarzi’nin 1928’de arkadaşı Sabiha ile birlikte Müslüman Türk kızlarını Hristiyanlaştırma faaliyetlerinde rehberlik yaptığı mahkeme tutanaklarında ve sonrasında 28 Ocak 1928 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ne yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamız ise daha 80 li yılların başında kaleme aldığı bir makalesinde görünüşte tankların ve topların savaştığını oysa dünyada geçerli olan savaşın dinler ve inançlar temelinde gerçekleştiğini ifade etmektedir.