Yüreklerimizden yükselen sesler S.O.S mesajı veriyor

Yüreklerimizden yükselen sesler S.O.S mesajı veriyor

Yüreklerimizi dağlayan Özgecan cinayeti sadece bir şahsın değil, toplumun ayıbıdır. Bu feci tabloya sadece bir cinayet olarak bakmak yeterli değildir. Burada cinayetin yanı sıra şiddet, gasp,  ahlaksızlık, eğitimsizlik ve güvensizlik meselesi de var. Cinayet yaşanan tablonun sadece bir unsuru. 

Toplumun bünyesini hastalık sarmış durumdadır. Sadece bir bulguyu görmek ve bu işarete yoğunlaşmak hem teşhisi geciktirir, hem de tedavisi içinden çıkılmaz bir hal alır. Çözüm adına yola çıkanlar sadece bir cinayet olayına yoğunlaşarak, işin takipçisi olacaklarını ifade ettiğini söylüyorlar.

Tartıştıkları idam gelsin mi gelmesin mi şeklinde. Oysa ortaya koydukları performans daha ziyade telaş içerisinde söylenen sözlerdir.

Öncelikle teşhisin iyi konulması gerekir. Tıp mesleğinden örnek verecek olursak, karın ağrısıyla gelen bir hastanın ağrı kesicilerle karın ağrısını durdurmak en kolay yoldur.  İlk etapta memnuniyet oluşturur, ancak teşhis tam yapılamadığından tedavi de zamanında ve yeterli olarak yapılamayacaktır. Neticede hastalık tablosu ilerler ve hastanın kaybı ile sonuçlanabilir.

Toplumda yaşanan ahlaksızlık, uyuşturucu, zina, hırsızlık ve bunun gibi sosyal olumsuzluklar; toplum içinde karşılıklı yaşanan güven bunalımı, hapishanelerin mahkûm ile dolu olması mahkemelerdeki dosyaların aylar ve yıllarca beklemesi milletimiz adına kaygı verici gelişmelerdir.

Son tahlilde, bu hükümet döneminde kadın erkek ilişkilerinde yaşanan olumsuzluklar artırmıştır. AKP hükümeti döneminde, AB’ye uyum adı altında zina serbest bırakılmıştır. Bu serbesti ortamı içerisinde rahat davranan, milli kültürden nasibini almamış olan kesimler, hele birde uyuşturucunun pençesine düşmüş ise, içlerindeki canilik kolayca ortaya çıkmakta ve karşısındaki kişiye musallat olabilmektedir. Arzu ettiği karşılığı alamayınca da saldırıya geçmektedir.

...

Özgecan masum bir yavrucak.  Suçu toplu taşıma aracına binmek. Oysa ki; can, mal, namus, din ve vicdan emniyeti olan bir ülkede yaşamak herkesin hakkıdır. Ne oldu bize böyle, neden bu hale geldik. Gün geçmiyor ki, haberlerde boşanmak isteyen karısını sokak ortasında öldüren bir kocaya, evladını hastane tuvaletinde boğarak öldüren acımasız bir anneye, vitrinine kartopu çarptı diye eline bıçağı alıp düşünmeden cinayet işleyen bir esnafa, trafikte yol vermedi diye diğer sürücüyü rahatça öldüren bir başka sürücüye rastlamayalım. Ne oldu da en ufak bir sorunu bile şiddete sarılarak çözmeye çalışan psikopat bir toplum olmaya başladık....

...

Uyuşturucu yaşı ilkokullara kadar düşmüştür. Suç oranı her geçen gün biraz daha artmaktadır; yargı mekanizması maalesef yetersiz kalmaktadır. Özgecan cinayeti ile gündemde idam geri gelsin mi gelmesin mi, failler hadım edilsin, içeriden hiç çıkamasınlar vs gibi konular tartışılıyor. Kadın cinayetleri ve çocuk istismarcılarına af olmasın deniyor. Bunların hepsine tamam diyoruz, olmalı diyoruz; ama bütün bu tedbirler Özgecanların hayatını korumaya yetecek mi acaba?

...

Olaylar karşısında iki türlü yorum yapılmaktadır. Birincisi konunun bütününden ziyade tek tek bulgular ile ilgilenmektedir. Bu hükmü verenler suç ortağıdır kaçmak istemektedir. Buna en tipik örnek hükümet çevresinin yaklaşımıdır. Toplumun yaşadığı cinneti tek şahsa indirgeyerek, katilin takipçisi olacağını açıklamaktadır. Konu bu kadar basit değildir. İşin içinde AKP hükümetinin icraatleri ile pik yapan ancak Tanzimattan beri gelen batılılaşma rüzgarlarının büyük payı vardır.

...

O halde devlet sorunu çözecek. Öncelikle yozlaşmış batının peşinde koşmaktan vazgeçip, kendi değerlerimize yönelmeliyiz. Din istismarından vazgeçip, ülkemize ve insanımıza sahip çıkmalıyız. Boş hayalleri bırakıp, eğitim ve denetimlere önem vermeliyiz. İdarecilerimizi seçerken verdikleri makarnaya ve kömüre değil, değer yargılarına göre seçmeliyiz. Ülkesi ve milleti için kendini sakınmayan lider bir şahsiyeti seçmeliyiz.