1 söz 3 mesaj
Ülkemizde yönetim anlayışı iyice çığırından çıktı. “Gücü yeten yetene” diye bir söylem vardır. Başka bir darbı mesel de, “altta kalanın canı çıksın” der. İşte bu özlü sözler halimizi ifade ediyorlar. Ülke olarak yaşanan bu kadar olumsuzlukların sebebi, anlık gelişmeler değildir. Bilakis yılların birikimi ve ekilen tohumların acı meyveleridir. Her zaman ifade ediyoruz. Yaşanan sorunların temelinde yatan, Türk lirasının yabancı paralar karşısında uğradığı değer kaybıdır. Ülkemiz bir ithal cennetidir. İhracat ürünlerimiz bile ithalata muhtaç olduğu için öncelikle altta kalan hane halkları birden bire fakirlik ile yüzleşmiştir.
Türkiye Hazine ve Maliye Bakanı, dövizi sabit tutmak adına dışardan borç para bulma çalışması başlattı. İngiltere'de parayı elinde tutan kurum temsilcileri ile görüştü. İsrail ile Abu Dabi ve Suudi Arabistan'dan para temini için girişimler söz konusu.
Ancak hükümet sanki ortada bir başarı hikâyesi varmış gibi algı yönetmeye devam ediyor. İşin acı tarafı aynı zaman diliminde, halk zamları protesto ediyor ve yurt dışı değerlendirme şirketi Fitch Türkiye'nin kredi notunu düşürüyor. Gerekçe olarak, Türkiye’nin zayıf politika güvenilirliğini ve öngörülebilirliğini, yüksek enflasyonu, yüksek dış finansman gereksinimlerini sayıyor.
Ne kadar inkâr ederlerse etsinler fakirlik ateşi her bir haneye düşmüştür ve kendini hissettirmektedir. Toplum olarak seyahatler azalmıştır, şehir içi trafikte bile bu azalma dikkat çekmektedir. Hatta insanlar daha az kıyafet alıyor ve gıda alışverişlerine bile sınırlama getirmişlerdir.
Peki, hükümetin çözümü ne? Hükümet sürekli ray değiştiriyor. Sürekli karar değiştiriyor. Baktı hiçbiri olmuyor, eski ağıtlarını yakmaya başladılar. Hane halklarının kara gün paralarına göz diktiler, hastalık, düğün, hac paralarını yani yastık altındaki paraları bir mantıkla almak istiyorlar. Buna ilk defa yeltenmediler. Sn. Nebati vatandaşın altınlarını toplayabilmek için yurt çapında bini aşkın adres açıkladı. Ekonomideki çıkışlarını buna bağladılar. Fakat başarılı olması mümkün değil. Neden diyeceksiniz. Çünkü Sayın Erdoğan yastık altındaki dolar ve altınları daha önce vatandaştan defaten istemişti ancak kimse onu dinlememişti, şimdi de dinleyen olmayacaktır.
Hükümet yanlış bir yoldan gidiyor. Vatandaşın kara gün için biriktirdiği ak akçesine göz dikeceklerine yer altındaki altınlarımıza niçin sahip çıkmıyorlar. Bu altınları bilmem hangi maden şirketine peşkeş çek, ardından vatandaştan altınını bir şekilde iste. Yağma yok.
Ne mi yapılacak? Bakınız Prof. Dr. Haydar Baş hocamız 2015 yılında yaptığı açıklamada “Sadece Gümüşhane’deki altın madeni ile Türkiye'yi 100 Yıl idare ederiz” demiştir. Kendisini duymazdan gelince de “göreceğiz ilerde” diye hodri meydan okumuştur. Her zaman olduğu gibi bu konuda da Haydar hoca haklıdır ve haklı olduğunu cümle âlem yaşayacaktır.
Maalesef Haydar hocayı kaçırdık. Peki, şimdi ne olacak?
Bunun cevabını da Haydar hocamız vermiştir. Ön görüsü, milletine ve devletine olan bağlılığı ile… Son halk buluşmalarından birisiydi. "Beni kaçırdınız artık. Geri kalanları kaçırmayın. Anlaştık mı?" Bu sözde birbirini tamamlayan 3 mesaj vardır.
1.“Beni kaçırdınız artık” Onun önderliğinde kısa sürede dünyada lider devlet konumuna gelebilir ve cennet hayatı yaşayabilirdik. Ancak kıymetini bilmedik ve hocamız Hakk’a yürümüştür.
2.“Geri kalanları kaçırmayın” Yetiştirmiş olduğu kadrosu hala aramızdadır. Haydar hocanın yerine seçilen Hüseyin Baş O’nun ayak izlerini takip ediyor ve onun hayallerini gerçekleştirmek için çalışıyor.
3.“Anlaştık mı?” O halde Hüseyin Baş ve kadrosu ile birlikte olmak, hem bedelimiz hem de kurtuluşumuz olacaktır.