15 Temmuz ve Dinler Arası Diyalog
Fethullah Gülen denince akla gelenlerden birisi, dinler arası diyalog çalışmalarıdır. Bu çalışmalar, hükümet desteğiyle yürütülmüştür. Gülen ve ekibi 1998 yılında Vatikan’a giderek Papa ile görüşmüş ve bir mektup takdim etmiştir. Papa 6. Paul tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinler Arası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olarak orada bulunduklarını ifade etmişlerdir. Bu misyonun gerçekleşmesini görmeyi arzu ediyoruz diye de vurgulamışlardır. Papalığın misyonu, birinci bin yılda Amerika'yı, ikinci bin yılda Avrupa'yı ve üçüncü bin yılda Türkiye merkezli Ortadoğu'yu Hristiyan yapmak olduğu bilinen bir gerçektir.
Haydar Baş Hoca, Gülen'e Papa'yı ziyaretinden evvel, elden teslim edilen bir mektup yazmıştır. Gülen hareketinin güya din adına yaptıkları ‘İslam dışı hareketleri’ için ikaz edilmiş; yaptıkları yanlışlar bir bir izah edilmiştir. Hristiyan ve Musevi din adamları ile verilen iftarlar ve peygamberimiz efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in yok sayılmasının İslam ile bağdaşmadığının altı çizilmiştir. Ayrıca, “dinler arası diyalog” işlerinden uzak durulması" gerektiğini âyetler ve hadis-i şerifleri kaynak göstererek hatırlatmıştır.
Bunun üzerine Gülen hareketi, Haydar Baş ve arkadaşlarına yönelik acımasız saldırılar düzenledi, linç operasyonları başlattılar. Gülen ve avenesi, ülkemizin dini bütünlüğünü ve ardından milli bütünlüğünü hedef almışlardı. Arkasına yurt içi ve yurt dışı desteği alan Fethullah Gülen, devlet içerisine sızdı ve kadrolaştı. Neticede, 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimiyle ülkemize faturası çok ağır oldu.
Olayları önceden gören bir insan vardı: Haydar Baş Hoca. Dinlenmedi, kıymeti bilinmedi. Bari görüş ve düşüncelerinden şimdiden sonra istifade edilmelidir. Ülkemizde dinler arası diyalog çalışmaları bitti mi? Maalesef hayır, bu çalışmaların tamamen bitirilmesi lazım. Aksi takdirde tehlike ortadan kalkmış sayılmaz. FETÖ olayı ülkemize çok şey kaybettirdi. İnsanlarımızı, zamanımızı, kültürümüzü kaybettik. Gençlerimizin zihinlerini, gönüllerini, imkanlarını çaldılar. O halde bizim yapmamız gereken nedir? Gerçekten milli birliğimize sahip çıkmaktır. Mustafa Kemal Atatürk'ün ortaya koyduğu ilkelerin anlaşılması ve yaşatılması gerekir. Bu anlaşılmadığı takdirde, din adı altında veya farklı isimler altında milletin bütünlüğü, birliği ve beraberliği elinden alınmak istenecektir. Buna karşı çok hassas olmamız gerekmektedir.
Halkımız, hangi siyasi görüşte olursa olsun, demokrasiye, birliğe, beraberliğe, ülkemize ve milletimize sahip çıkmıştır. Türk milletine nasip olan bu duygu, milli mücadele ruhuyla devam etmektedir. Ülkemize karşı yapılacak hareketlere karşı milletimiz yeniden milli bir hareket ortaya koyacağını göstermiştir. Kimse milletimizin sabrıyla oynamasın, kimse milletimizin üzerinde hesap yapmasın, kimse devletimizin üzerine hesap yapmasın. Çünkü bu büyük millet buna müsaade etmeyecektir.