“4 kapı 40 makam”
Tarîkât Makamları: Tevbe etmek, Pîre el uzatmak, korku, Tanrı'nın rahmetinden ümitli olmak (havfu recâ) vird-i evrati yerine getirmek, Pîrin hizmetinde olmak, Pîrin izni ile konuşmak, nasihat dinlemek tecrid olmak, tefrif olmak.
Ma'rifet Makamları: Fena olmak, dervişliği kabul etmek, her işe tahammül etmek, helâl ve güzel istekte bulunmak, Ma'rifet kılmak, şeriat ve tarikatı ayakta tutmak, dünya bağlarından sıyrılmak, ahireti seçmek, varlık makamını bilmek, hakikat sırlarını bilmek.
Hakîkât Makamları: Alçak gönüllülük, iyiyi kötüyü tanımak, bir parça lokmaya el uzatmamak, lokmasını Hak yolunda sebil etmek, kimseyi incitmemek, fakirliği inkâr etmemek, seyr-i sülûk kılmak, herkesten sırrını saklamak, şerîat, tarîkât, ma'rifet ve hakîkât makamını bilmek ve buna göre amel etmek.”
İşte bu tespitler Türk - İslam tasavvufunun temelini oluşturmaktadır.
Hacı Bektaş ı veliye geldiğimizde hünkârın, Makalat kitabında "dört kapı kırk makam" anlatılmaktadır. Toplum olarak sıkça söylediğimiz Yunus'un şiirlerinde de dört kapı kırk makam ifade edilmektedir.
“Şerîat tarîkât yoldur varana
Hakîkât ma'rifet andan içerü”
Bakıldığında Hacı Bektaş-ı Velinin Taptuk Emre'nin ve Yunus Emre'nin söylediklerinin biri diğeriyle örtüşmektedir. Biz bu silsilede Selçukluyu görüyoruz, Osmanlıyı görüyoruz.
İslam'ı mı anlamak istiyoruz; işte burada.
Türk'ü mü tanımak istiyoruz; işte o da burada.
Bu söylenen ve yaşananlar Anadolu'ya hayat veren kimliğimizin, gelenek ve göreneklerimizin, bedii zevklerimizin kaynağı değil midir?
Gel görelim ki biz bu değerlerden uzak kalmışız. Hatta bize bu değerler uzak ve batıl olarak gösterilmiştir.
İşte bugün dost ve düşman kavramını da yerli yerine oturtmak gerekmektedir.
Anadolu'nun İslamlaşması ve Türkleşmesindeki hamurkâr olan bu zatların etkisi hala devam etmektedir. Düşünebiliyor musunuz? Bu zatların maneviyatından beslenen, yolundan giden Alevi ve Sünniler birbirlerine karşılar. Bu mantık ancak cehaletin neticesi olabilir. Bu değerler hepimizindir; bütün Müslümanlara ait değerlerdir.