Algı Yönetimi ve Atatürk Devrimlerine Yönelik Tartışmalar

Algı Yönetimi ve Atatürk Devrimlerine Yönelik Tartışmalar

Son dönemde Atatürk ve Cumhuriyet devrimleri üzerinden yapılan açıklamalar, Türkiye’nin tarihi gerçeklerini çarpıtarak algı yönetimi çabalarının bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü’nde Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’ndaki konuşmasında Keşke Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı bugün çok farklı bir Türkiye olurdu, demişti. Bu ifade, Atatürk’e yönelik olumlu bir söylem gibi görünse de, aynı dönemde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in laiklik ve Atatürk devrimlerine yönelik eleştirileriyle tezat oluşturuyor. Tekin, eleştirilerini İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne yöneltiyor gibi görünerek dolaylı yoldan Cumhuriyet’in kurucu felsefesine karşı bir duruş sergiliyor. Bu söylemler, halkın değerleri üzerinden hassasiyet oluşturma çabasını açıkça ortaya koyuyor.

Son dönemde kamuoyunu meşgul eden açıklamalar ve tartışmalar, Türkiye'nin asıl meselelerinden uzaklaştırılarak halkın hassas noktalarına dokunmaya yönelik bir algı yönetimidir. Burada esas amacın, halkın dikkatini ekonomik sıkıntılar, terör sorunu ve Türkiye’nin bulunduğu ateş çemberinden uzaklaştırmak olduğu açıktır. Bu tür açıklamalar, sadece toplumu kutuplaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda tarihi yanlış yorumlamalarla milli birliğe zarar veriyor. Millî Mücadele yıllarına dönük söylemlerle Atatürk ve milletin karşı karşıya getirilmeye çalışılması hem mantıksız hem de sonuçsuz bir girişimdir. Atatürk ve devrimlerinin halk nezdindeki yeri, güncel istatistiklerle de açıkça görülmektedir. Kasım 2024’te Anıtkabir ziyaretçi sayısında kırılan rekor, milletin Atatürk’e duyduğu bağlılığın ve saygının en somut göstergelerinden biridir. Bu durum, devrimlerin toplumun geneli tarafından benimsenmiş olduğunu ve tarihin doğru tarafında durduğunu göstermektedir.
Milli meselelerden uzaklaşarak halkın hassas noktalarını kaşıyan bu tür söylemler, hiçbir sorunu çözmediği gibi Türkiye’nin temel meselelerini gölgelemektedir. Oysa Türkiye’nin ekonomik sıkıntıları, terör sorunları ve dış politikada karşı karşıya olduğu zorluklar, acil çözüm bekleyen sorunlardır. Bu meseleleri çözmek yerine, tarihi tartışmalar üzerinden algı yönetimi yapmak, halkın hassasiyetlerini suistimal etmekten öteye geçememektedir.

Ezcümle, halkın gerçek sorunlarını çözmek yerine yapay gündemlerle halkı meşgul etmek ne tarihimize ne de geleceğimize bir fayda sağlar. Türkiye’nin birliği ve refahı için, tarihsel gerçeklere dayanan, kapsayıcı ve çözüm odaklı bir siyaset anlayışı gereklidir. Türkiye’nin meselesi, algı yönetimi değil, sorunlara gerçekçi çözümler üretmektir.