‘Ana haber’i okumak
Son dönemde basın yayında yer alan haberlere şöyle bir göz atalım. TSK, Suriye'de çatışıyor. İçerde yaşanan terör saldırıları, vatandaşta ciddi bir endişeye yol açtı. Dini ve etnik farklılıklar sürekli kaşınıyor. Ülke, ekonomik olarak ciddi bir darboğaz içinde. Buna karşılık zam, ceza ve faiz artırımı ile fatura millete çıkartılıyor. Haberlerin önemli bir bölümünde cenaze namazları ve şehitlerin hayatlarından duygu dolu kesitler yer alıyor. Kısacası Türkiye ciddi bir ateşin içerisindedir. Bu yaşananlar ülkemizin bir cadı kazanına döndüğünü gösteriyor.
Bugün Cumhurbaşkanı tarafından, hükümet ve muhalefet tarafından şu veya bu vesile ile ülkemizin bölünme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu ifade ediliyor. Diyarbakır'ın, Ankara'nın tehdit altında olduğu ifade ediliyor. Yetmedi Sevr’in yeniden hortlatıldığından bahsediliyor.
Tamam da kardeşim ülkemiz bu meclis aritmetiği ile bugünlere getirilmedi mi? Bu insanların uyguladığı siyaset ile bugünlere gelinmedi mi?
Elbette evet; iktidar olarak muhalefet olarak elbirliği ile bunlar ülkemizi bu hale getirdiler.
Bütün bunlara karşılık hükümet olsun, TBMM’deki muhalefet olsun bunların bir tek çözümleri dahi yoktur. Çözüm yaklaşımları, ekonomik kriz karşılığında TL’nin önündeki üç sıfırı atmak gibidir; çare özde değil sözde aranmaktadır. Bugün yaptıkları dün yaptıklarının devamından başka bir şey değildir.
Haydar Baş hocamızın dedikleri dinlenseydi, Haydar hocaya yetki verilseydi, bugün yaşadığımız hiçbir olumsuzluğu yaşamayacaktık. Ülkemizin bölünme riski, askerlerin şehadet haberleri olmayacaktı; ekonomik olarak zam, faiz ve ceza artırımı haberleri gündemimizi işgal etmeyecekti. Bugün bir şii – alevi – sünni çatışmasından bahsedilmeyecekti.
Bizi yönetenlere de yöneticileri seçenlere de bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Bu bir tarihi sorumluluktur.
İş işten geçmeden Haydar hocanın ‘Sosyal Devlet Milli Devlet’ tezini hayata geçirmek zorundayız. Haydar hocanın devlet anlayışında milletine hizmeti merkeze alan devlet anlayışı vardır. Kapitalizmde olduğu gibi merkezinde kapital sahiplerinin olduğu bir devlet değil, komünizmde olduğu gibi merkezinde politbüronun olduğu bir devlet anlayışı da değil.
Sonuç olarak, madem ülkemiz tarihi bir dönemeçte varlık yokluk mücadelesi veriyor, o halde benlik iddiasından vazgeçerek çözümün adresi Prof. Dr. Haydar Baş hocaya odaklanmak zorundayız.