Anafartalar, Sevr ve Atatürk
Anafartalar zaferi ve Sevr anlaşmasının yıldönümünün aynı güne rast gelmesi önemli bir tevafuktur.
Anafartalar komutanı Albay Mustafa Kemal (Atatürk)'ün beklenmedik bir taktik ve hamle ile 10 Ağustos 1915 günü Conk Bayırı hattında taarruz emrini vererek süngü hücumu ile savaşın ve milletin makûs talihine karşı bir çıkış yakalamıştır.
İstanbul hükümeti ise 10 ağustos 1920’de ülke topraklarının parçalanmasına ve milletin esaretine Sevr anlaşması ile evet demiştir.
Bağımsızlık benim karakterimdir diyen kurtarıcımız, kurucumuz, Ulu önder Atatürk hayatındaki her mücadeleyi kazanmış bir liderdir. Atatürk'ün hayatında, kaybetmek gibi kavram yoktur, en olumsuz koşullarda bile hep O kazanmıştır.
Üç kıtada at koşturan Osmanlı, Sevr ile bölük pörçük edilerek, Anadolu’nun kuzeyinde sadece sayılı illere mahpus edilmek istenmiştir. Anadolu toprakları Fransa'ya, Ermenistan'a, İngiltere, İtalya ve Yunanistan'a tahsis edilmiştir.
Anlaşmanın Osmanlı tarafı Sultan Vahdettin ve Damat Ferit Paşa'dır.
O günün koşulları, Osmanlı açısından tam dip noktasıdır. Teknoloji yok, imkân yok, insanımız uzun yıllar süren savaşlar ve hastalıklarla kırılmış, açlık ile dizlerinin bağı çözülmüş durumdadır.
İşte bu koşullarda Anafartalar kahramanı Atatürk’ün millet ile ortaklaşa verdiği Kuvayı milliye mücadelesi ile Lozan’a giden yol açmıştır.
Lozan, Sevr'in yırtılıp atılmasıdır. Bazı cahiller Sevr'i görmezden gelerek Lozan anlaşmasını eleştiriyorlar. Oysa Atatürk liderliğinde verilen milli mücadele ve bunun dünyaya kabulünün hukuki belgesi olan Lozan anlaşması olmasaydı vatan diye bir coğrafyamız olmayacaktı.
Atatürk ve Lozan'ın hakkını vermeyenler ya cahildirler veya etki ajanlarının uydusudurlar.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın ifadesi ile girdiği her mücadelen başarı ile çıkabilmek sıradan insanların işi değildir. Emre Polat beye, hocamız, Atatürk’ün soy ağacını araştırma görevini veriyor. Mutlaka diyor, bu insan üzerinde Ehl- i Beyt'in eli vardır. Ve araştırmalar hocamızı haklı çıkartıyor. Başbakanlık Osmanlı arşivlerine bakanlar görecektir, Zübeyde hanım ve Ali Rıza Efendi ile ilgili tüm belgeler açık seçik ortadadır. Hocamız bu bilgi ve belgeleri “Hoş Geldin Atatürk” eserinde neşretmiştir. Ve gizlenen bir tarihi hakikati daha gün ışığına çıkartmış ve bir hakkı teslim etmiştir.
Bugün ülke olarak karanlık bir dönemden geçiyoruz. İç politika olsun, dış politika olsun yaşadığımız sorunlar Atatürk döneminde yaşanan sorunların devamıdır. Birinci ve ikinci dünya savaşlarının devamı yaşanmaktadır. Paylaşım kavgası bitmemiştir. Ülkemizin kuruluş ve kurumlarının yerli yerine oturma süreci de devam etmektedir.
İşte böyle bir zamanda Atatürk'e çok ama çok ihtiyacımız vardır. Haydar Baş hocamızın ortaya koyduğu tarihi hakikatlerin ışığında O’nu anlamak ve yaşamak mümkün olacaktır.