Aşı karşıtlığı bilimsel bir temele dayanmıyor
Korona virüs hastalığı insanların canını epeyi yaktı. Öyle ki ne zaman son bulacağına dair bir bilgi de yok. Sürekli gündemde. Üstelik muhatabı insan olduğu için, insan ile ilgili her sahayı etkilemesi de son derece doğal bir süreç. Peki, insanlık bu hastalığa karşı ne yapacak. İşte o çalışmalar devam ediyor. Sebep ne olursa olsun, ortada bir sonuç var ve bu sonucun ortadan kalkması gerekiyor.
Bu güne kadar gelinen seviye maske mesafe ve hijyene dikkat ederek mikrobun kapsama sahası dışında kalabilmektir. Şayet mikrop bulaşından kurtulamaz isek, aşı ile önceden bağışıklık elde ederek hasta olmamak. Hasta olunduğunda ise kontrol neredeyse elden çıkıyor. Kişinin ek hastalığı olup olmaması gibi kişisel özellikler devreye giriyor. Tıbbi tedavi ise hala yok. Yapılan sadece destek tedavisi ve hastalık sürecinde olabildiğince bünyeye yardımcı olabilmek.
O halde yapılacaklar belli. Mikrobun bünyemize girmesini engellemeliyiz. İnsan sosyal bir hayata sahip olduğu için bu her zaman başarılamaz. Ancak karantina döneminde bu sağlanabilir. Normal zamanda ise aile başta olmak üzere, okullar, iş yerleri, toplu taşımalarda bunun uygulanması mümkün değildir. Böylece elimizde bir parametre kalıyor, o da aşı.
Aşı konusunda çok hızlı aksiyon alındı ve teknolojinin imkânları ile birden çok aşı elde edildi. Aşılar bilimsel disiplin içinde faz çalışmaları ve ilgili kurumların onayları ile uygulanmaya başlandı. Klinik araştırmalara bakıldığında aşılardan istifade de edildi. Tarihi süreç içerisinde çiçek hastalığı, çocuk felci ve kızamık hastalıkları da toplumu kasıp kavuruyordu. Bu ve benzeri birçok hastalık da aşılar marifetiyle ortadan kaldırıldı. Ancak korona virüs hayatta kalabilmek için sürekli mutasyona uğruyor. Yani varyant denilen yeni bir kimlik ile ortaya çıkıyor. Böyle olunca da aşılar bazen yetersiz kalıyor. Bu defa yeni bir aşı üretmek gerekiyor. Kısacası mücadele devam ediyor.
Aşı yaptırma hususunda son zamanlarda, aleyhte bir tutum sergilenmeye başlandı. Korona aşısı konusunda ise dünyada ve ülkemizde aşı olmamakla birlikte aşı karşıtlığı propagandası da yapılmaya başlandı. Hatta ülkemizde yapılan bir miting aşı karşıtlığı propagandası şekline büründü. İşin ilginç tarafı bu miting alanına girenlerin HES koduna, ateşine bile bakılmadı. Bu konuda çok hassas olan yönetim bu konuyu görmezden geldi. Sağlık konusu bir bakıma güvenlik konusudur, ihmale gelmez hele siyasi davranmayı, rant devşirmeyi hiç mi hiç kaldırmaz, bumerang gibi doğrudan çıktığı yere döner.
Aşı karşıtlarının iddialarının bilimsel bir temeli yoktur. Klinik araştırmalara dayanmamaktadır. Sadece duydukları ile hisleri ve algıları ile davranmaktadırlar. Size ülkemizde yapılan bir çalışmadan bahsedeyim. Sahasında güvenilir bir kuruluş olan Türk Yoğun Bakım Derneğinin yaptığı araştırmaya göre, yoğun bakımlardaki korona virüs hastalığından yatan hastaların, aşı olup olmama durumuna göre yüzdeleri açıklandı:
Aşısız hasta oranı yüzde 51,4, iki doz Sinovac aşısı yaptıranların oranı ise yüzde 39,4.
Üç doz Sinovac ile aşılananların oranı yüzde 1,9
İki doz Sinovac bir doz BioNTech ile aşılananlar yüzde 1,1
Tek doz Sinovac yüzde 3,4
Tek doz BioNTech ise yüzde 2,3
İki doz BioNTech ile aşılananların oranı yüzde 0,5 olarak belirlendi.
Netice olarak aşısız hastalar ve eksik aşılı olanları topladığımızda yüzde 80’i geçiyor.
Aşı konusunda veya hastalık konusunda konuşurken mutlaka bilimsel bir kanıt ile konuşulmalıdır. Aksi halde algı yöneticilerinin kurbanı olunabilir. Üstelik kendimize karşı ve etrafımıza karşı olan sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz. Bu bir vebaldir, altından kalkılamayacak kadar büyük bir sorumluluktur. Bulaşıcı hastalıklarda benim hasta olma hakkım var diyemeyiz, çünkü bir başkasına da hastalığı bulaştırmamız söz konusu olabilir. Dolayısıyla bu konunun toplumsal bir boyutu bulunmaktadır.
O halde insanlık olarak virüs ile topyekûn mücadele edilmelidir. Bir taraftan varyantlara karşı etkili olabilecek daha kapsamlı aşılar araştırılırken, diğer taraftan hastalığın tedavisi bulunmalıdır. Bu yarışta ülke olarak, akademik kuruluşlar ve bilim insanları olarak bir adım önde olmanın mücadelesi verilmelidir.