Avrupa Birliği Türkiye’yi Üyeliğe Almayacak
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme sevdası tam bir kara sevda. Her ne kadar Türkiye 1959 yılında bu topluluğun bir parçası olmak için başvuruda bulunmuş olsa da süreç yılan hikayesine dönüşmüş durumda.
Gelin hep birlikte bu süreç üzerinden Türk siyasetini okuyalım.
Aslında AB işin başından beri ipe un sererek Türkiye’yi üyeliğe kabul etmeyeceğini her defasında ifade ediyor. Bir tarafta bütün siyasetini AB’ye üyelik adına şekillendiren siyasi partiler diğer taraftan hayır AB bizi almaz diyen Prof. Dr. Haydar Baş hocamız yani Bağımsız Türkiye Partisi var. Birlik daha Avrupa Ekonomik Topluluğu ismini taşırken Haydar hoca çıkıyor, Almanya’nın başkenti Berlin de düzenlenen konferansta “AET bizi üyeliğe almaz” diyor. Gerekçelerini açıklıyor; diyor ki onlar teslise inanıyor bir ise tevhide bizim kimyamız uyuşmaz. Bizim kıblemiz Kâbe, onların yöneldiği yer ise Vatikan. Avrupa birliği ile medeniyet anlayışımız, siyaset anlayışımız uyuşmaz diyor. Diğer siyasi partiler ise bir rüya halinde yaşıyor hatta AB’ye kabul edildiklerini zannıyla Ankara da gündüz vakti havai fişek patlatıyorlar.
Aradan tam 64 yıl geçti. Gelişen olaylar kimi haklı çıkarttı. Kim gerçek lider kim çakma lider bu gelişen olaylar ile ortaya çıkar. Bir taraftan 100 yıl sonrasını gören göz ve izan diğer taraftan ayağının dibini görmekten aciz bir bakış. Ülke olarak niçin bu kadar sıkıntı içindeyiz, işte bütün bunların açıklamasını AB sürecini analiz ettiğimizde de görülecektir.
Avrupa Birliği bir platonik aşk noktasına geldi. Yani ortada fol yok, yumurta yok ama bu insanlar ha bugün ha yarın AB’ye gireceğiz diyerek hem kendi vakitlerini kaybettiler hem de ülkemizin imkanlarını, enerjilerini israf ettiler. Sıfırla çarptılar imajımızı. Bütün dünya halimize bakıp uygulanan siyaseti mizah konusu yaptı. Ülkemizi AB kapısında sürekli bekleyen bir bekçi kulübesine bile benzettiler. Bu satırları yazarken ar ediyorum. AB’ye üyelik hayali bir havuç olarak sürekli siyasetin önüne uzatıldı taviz üzerine taviz kopardılar.
Batı mesajlarını sembollerle verir. Sayın Erdoğan ve sayın Gül’ün katılımı ile Avrupa anayasasının imza töreni için Roma seçilir. Bu yetmez bu belge Hıristiyanlık dünyası için sembolik önem taşıyan Papa X. Innocentus’un heykeli önünde imzalanır. Innocentus kimdir biliyor musunuz? Papalığı döneminde Avrupa’daki Türk varlığını ortadan kaldırmak için ne gerekiyorsa onu yapan papa.
AB üyelik sürecine baktığımız zaman aslında bütün yaşananların tesadüf olmadığı görülüyor. AB bilinçli davranırken Türk siyaseti maalesef önünü görmeden adım atıyor.
AB diyor ki,
Sen teslis inancına göre hareket edeceksin.
Biz ortak olacağınız sen pazar olacaksın, diyorlar.
Emir erimiz olacaksın, AB siyasetine uygun hareket edeceksin. Yetmedi AB’ye üyelik süreci adı altında Türk milletinin medeniyet anlayışını dönüştüreceksin.
İşin üzücü tarafı şu, bizi yöneten siyasetin bunu göremiyor olmasıdır. Bir başka üzücü konu alternatif çözüm üretemiyor olmasıdır.
Her şeye rağmen AB’ye üyelik sürecinde yola devam diyen Erdoğan, ABD’ye giderken Avrupa Birliği ile gerekirse yolları ayırabiliriz dedi. Sayın Erdoğan burada olsa olsa AB’ye değil de milletimize mesaj vermektedir. Nitekim saatler içerisinde tam tersi bir açıklama yaparak "Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin yeniden canlandırılması için bir fırsat penceresi açıldığını görüyoruz" şeklinde açıklama yaptı.
Sözün özü uygulanan bu siyaset kuyruk siyasetinden başkası değildir.