Batı barbarlığının siyasi seyri
Amerika kıtası yerli nüfusun yaşamını sürdürdüğü bir coğrafya idi. Bu topraklarda Kızılderililer özgürce yaşar idi. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" eserinde genişçe anlattığı Toltek, Aztek ve İnkalar çok yüksek uygarlık seviyesine erişmiş yoğun nüfuslu, halkı toprağa bağlı, tarımsal kentlere sahip devletler burada hayat sürdürüyordu.
Batı, hristiyanlığı yaymak için deniz aşırı kara topraklarına seferler düzenler. Bu kapsamda Amerika kıtasını tespit eder. Bütün kıtalarda yaptığı gibi burada da aynı tezgâh işler. Yerli halkın eline İncil verilir, gözlerini kapatmalarını isterler. Yerli halk gözünü açtığında, ayaklarının altından topraklarının zenginliklerinin kaybolduğunu görürler. Artık öz yurtlarında köle durumuna düşmüşlerdir. Bu Amerika’da da böyledir, Afrika’da da böyledir.
Son günlerde Kanada’dan gelen haberler batının bu kirli duruşunun yeniden altını çizdiriyor. Bizzat kilise, halkı hristiyanlaştırmak için yerlilerin çocuklarını ellerinden alıyor ve kilise okuluna götürüyor. Yerli çocuklar insan olarak görülmüyor; fiziksel ve cinsel saldırıya maruz bırakılıyor.
Son günlerde yatılı okul arazilerinde ve muhtelif yerlerde kayıtlarda olmayan yüzlerce belgesiz ve işaretsiz mezarlar bulunuyor. Gün geçmesin ki, yeni mezarlar keşfedilmesin. Hatta en küçüğü 3 yaşında olmak üzere öldürülen yüzlerce çocuğa ait kalıntılar bulunmaya devam ediyor.
Bu katliamların o kadar çok örneği var ki, işte Serebrenitza. Dünyanın gözleri önünde Sırplar, Müslüman halkı kadın - erkek, yaşlı - genç - çocuk demeden 8 binden fazla Boşnak'ı soykırıma tabi tutmuşlardı.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında tamamı Müslüman olan ülkelerde işgal kol gezmiştir. İslam ülkeleri tarumar edilmiştir. Müslümana reva görülen hayvanlara reva görülmemiştir. BOP deşifre olunca bu defa Arap Baharı adı altında Arap ülkelerinde katliam ve kaynakları ele geçirme operasyonu başlamıştır.
Batı işgal hareketini son dönemde de muharref inanç esasları temelinde gerçekleştirmektedir. İşte dinlerarası diyalog bunun en canlı örneğidir. Hıristiyanlığı yaymak üzere harekete geçen Vatikan, Müslüman ülkelerinin içinden devşirdiği elçileriyle bu cürmü işledi, işliyor. Bizim ülkemiz bu süreci çok yakından bilir. İlk gündem olduğunda Prof. Dr. Haydar Baş hocamız, “dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzün teminatıdır” demiştir. Dini bütünlüğümüzü bozacaklar, sonra da millet olma vasfımızı elimizden alacaklar diye ikaz etmişlerdi. Dinlemeyenler hem kendileri kaybetti, hem de ülkemize kaybettirdiler. FETÖ, Vatikan’ın partneri olarak kuzu postuna bürünüp sinsi bir şekilde dinlerarası diyalog çalışmasını yürüttü. Dini bütünlüğümüze zarar vererek, milli bütünlüğümüzün nasıl tahrip edildiğin canlı örneğini 15 Temmuz’da ortaya koydu.
Şunu unutmamak gerekir, su uyur düşman uyumaz. Geçmişten ders almayanlar aynı delikten tekrar tekrar ısırılmaya mahkûm olurlar.