Covid-19 pandemisine karşı yapılacaklar…

Covid-19 pandemisine karşı yapılacaklar…

Covid-19 pandemisi ciddi ve önemli bir sorundur. Dünyanın 1. sıradaki gündem maddesidir. Konu bir sağlık sorunu olmanın daha ötesindedir, maalesef etkilenmeyen bir sektör kalmamıştır. Üzücü olan bulaşıcılığı çok yüksek ve azımsanmayacak ölçüde ölüme sebebiyet vermesidir.

Covid-19 hasta sayısı son günlerde ülkemizde ve dünyada süratle artışa devam ediyor. Ancak bazı bölgelerde çok daha hızlı yayılım gösteriyor. Mesela İstanbul’da. Ülkemizde bulunan bu hastaların % 40'ı İstanbul'da. Oysa İstanbul'un nüfusu, ülkemizin %20’si kadardır. İstanbul özelinde konuyu masaya yatırdığımızda ‘mücadelede yumuşak karın’ neresidir o da görülmüş olacaktır.

İstanbul'un farkı ne? Anadolu'da bu denli trafik sorunu yok, bu denli toplu taşıma yok. AVM'ler bu kadar yaygın değil. Semt pazarları bu kadar yaygın değil. Ayrıca insanlar yaz aylarında tatil için gittikleri Anadolu'dan geri döndüler. Kapalı alanlarda ve sosyal mesafenin yetersiz olduğu mekânlarda virüs hızlıca yayılabiliyor.

Alınması gereken tedbirlerin başında maske, mesafe ve el hijyeni geliyor. Bu tedbirlere dikkat edildiği zaman hastalığın hız keseceği görülecektir.

Bunun yolu öncelikte toplumda bir farkındalık oluşturmaktır. Pandemi konusunda vatandaşlar içerisinde çok farklı kabuller bulunuyor. Hatta bazıları böyle bir hastalığın varlığını bile kabul etmiyor.

Öncelikle vatandaşın bilinçlenmesi için yöneticilerin, ilim insanlarının ve kamunun gözü önündeki şahsiyetlerin kurallara uyması gerekir. Sigara içmenin ne büyük illet olduğunu anlatan, ama sigara kullanan anne ve babanın sözü, ne kadar etkili olabilir. Çocuğunun yanında sigarayı bir fırt çekip, evladım bu alışkanlık çok zararlı, sakın içme demek ne kadar etkili olacaktır.

Bizim ülkemizde şöyle bir hastalık var o da, söz ve öz örtüşmüyor. Bunun örneklerini her sahada görmek mümkün. “Ele verir talkını kendisi yutar salkımı” darbı meselini bilmeyeniz yoktur.  Sorumluluk sahibi insanlara büyük iş düşüyor.

Yaşanan pandeminin şakası yoktur, bir ucunda ölüm vardır. O halde toplumun her ferdinin çok dikkatli olması gerekiyor.

Tedbirlere bütünsel mantıkla yaklaşılmalıdır. Mesela günümüz itibarıyla Covid-19 tanısı için PCR yapılan test sayısı yaklaşık 13 milyon civarında. Bazı kişilere mükerrer test yapıldığını kabul ettiğimizde, tekil olarak 10 milyon kişiye test yapıldığını kabul edelim.

Ülkemizde 2019 seçimlerine göre 82 milyon insan yaşıyor. 5 yaş altı çocukları yaklaşık 7 milyon kabul etsek geriye 75 milyon insan kalır.

Bu hesaba göre yaklaşık 65 milyon kişiye test yapılmamıştır. Testi pozitif çıkan hastaların bir şekilde temas kurduğu kişiler filyasyon çalışmaları ile tespit ediliyor ve karantina dahil olmak üzere tedbirler alınıyor. Bu doğru ve etkili bir yöntemdir. Ancak toplumun açık ara çoğunluğuna daha test bile yapılabilmiş değildir.

Test yapılmamış hastalık mikrobu taşıyan kişinin, bulaş zinciri nasıl engellenecek. Elbette ki bu konuda bir şey yapılamıyor. Üstelik azımsanmayacak oranda asemptomatik hasta sayısı bulunmaktadır ve bu kişiler etraflarına hastalık bulaştırmaktadırlar.

Covit-19 pandemisinin henüz tedavisi yok, üstelik korunmak için aşı da henüz kullanıma girmedi. Aşı çalışmalarındaki zorluk da işin cabası. Bizim ülke olarak yapmamız gereken en önemli tedbirlerden bir tanesi test sayısını olabildiğince arttırmaktır. Test maliyetini, test süresini azaltmaya, testin doğruluk oranlarını arttırmaya ve toplumun tamamına test uygulamaya yönelik araştırmalar ve buluşlar yapılmalıdır. Test uygulamalarında yeterli sayıya ulaşıldığı takdirde toplumu toptan etkileyen sokağa çıkma yasağı, eğitimin aksaması, ekonominin çarklarının yavaşlaması gibi sorunlar da çözülmüş olacaktır.

Devletin görevi, vatandaşına doğuştan getirdiği hakları doya doya yaşamasını temin etmektir. Bu devlete sosyal devlet de diyebiliriz. Yaşadığımız şu pandemi günlerinde şirketler kapanıyor, insanlar evlerine ekmek götürmekte zorlanıyorlar. Sosyal devlet tam da bu aşamada kendini göstermelidir. Bunun yolu vatandaşına insanca yaşamı temin edecek ekonomik gücü sağlamaktır.

Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın Milli Ekonomi Modeli - Sosyal Devlet Milli Devlet projeleri ile devlet ‘sosyal’ sıfatına sahip olabilir ve vazifesini yerine getirebilir.

Vatandaşlık maaşını ilk defa dünyanın gündemine getiren hocamız olmuştur. Yabancı devletler ülkemizden önce uygulamaya başlamışlardır. Bakınız bir örnek verelim. Hollanda pandeminin ekonomik etkileri ortaya çıktığından beri ikamet izni olan kişiler dahil vatandaşlarının asgari gelirini bin Euro seviyesine getirmiştir. Bu rakamdan daha az kazananların gelirini bizzat kendisi takviye etmektedir. Bu uygulamanın ne anlama geldiği piyasa çarklarının daha yavaş döndüğü günümüzde daha iyi anlaşılmaktadır. Paranın elden ele döngüsü aynen bisiklet kullanırken pedal çevirme gibi şarttır. Para bir elden diğer ele geçerken katma değer üretmekte ve piyasalar canlanmaktadır. Tüketim eksenli ekonomi modeli olan Milli Ekonomi Modelinin temel mantığı budur. Prof. Dr. Haydar Baş hocamız asgari ücreti 5 bin lira yapacağım derken seçim yatırımı yapılmamış bilakis modelin nasıl uygulanacağını anlatılmıştır. Fakat ne yazık ki, o günün koşullarında vatandaş çok sığ düşündüğü için bu imkandan mahrum kalmıştır.

Sözün özü yapılacaklar bellidir. Yeter ki çözüm istensin…