Demokratik Krallığın Sonu mu?

Demokratik Krallığın Sonu mu?

Yandaş medyanın görmezden geldiği büyük bir sosyal hareketlenme yaşıyoruz. Çığ gibi büyüyen bir hareket bu. Genç yaşlı, kadın erkek, bütün millet süratle devreye giriyor. Bu eyleme katılanlar bir parti farkı gözetmeden,  bağlı oldukları sivil toplum örgütü farkını göz ardı ederek hareket ediyorlar.  Türk bayrağı, gençlik marşı, Allahu Ekber sesleri, hükümet aleyhine sloganlar gittikçe ülkenin her tarafını sarıyor. Güvenlik güçleri bu hareketi engellemeye çalışıyor. ABD kınıyor, AB kınıyor, dünya AKP’yi kınıyor. Hükümet ise gelişmeleri küçümsüyor. Bu yaklaşımlarla bu ateşin söndürülmesi mümkün değil.

Yaşananlar, herhangi bir siyasi partinin başlattığı veya yönlendirdiği bir eylem değil, organize bir hareket değil, terör hadisesi hiç değildir. Halkın duygu ve düşüncesini ifade tarzıdır. Bu tepki hiçbir siyasi partiye mal edilemez, tamamen kendiliğinden gelişen bir halk hareketidir.

İstanbul 6. İdare Mahkemesi, Taksim'de Gezi Parkı'na yapılması planlanan Topçu Kışlası Projesi hakkında yürütmeyi durdurma kararı vermesine rağmen taksimde başlayan demokratik eylemlere karşı polis orantısız güç kullanmaya devam etti. Oysa güvenlik güçleri halka müdahale etmesi idi, olay bu boyutlara gelmeyecekti.

Hükümetin demokrasiden anladıkları seçim günü milletin bir şekilde oyunu almak. Bu alınan oya destek bile demek doğru değildir. İnsan hakları diye yola çıkanlar halkı sindirerek diktatör olma hevesine kapıldılar. Milleti hiçe sayarak biz yaptık oldu dediler. Bu yaklaşım AKP iktidarının devam ettiği 11 yıldan beri milleti sürekli gerdi. Hükümet Türk büyüklerini yok saydı, onlarla alay etmeğe kalktı. Topraklarımızı madenlerimizi peşkeş çekti, hafta içinde çıkarttığı petrol kanunu bile ormanlarımızın, topraklarımızın, madenlerimizin nasıl peşkeş çekildiğinin göstergesidir. İnsanımız geçiminden aciz hale gelmiştir, işyerleri siftahsız kapanmaktadır, işsizlik almış başını gitmiştir. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi ülkemizin toprak bütünlüğü tehlike altında, ülkemizin ismi yapısı tartışılmaya başlandı. Resmi dairelerden bakanlıklardan Türkiye Cumhuriyeti ismi kaldırılmaya başlandı. Bütün bunlar yapılırken halkın iradesi hiçe sayıldı.

Fizikte bir kural vardır. Bir balonu da şişirmeye kalkarsanız belli bir gerginlikten sonra patladığını göreceksiniz. Taksimde gezi parkındaki ağaçların kesilmesi ve AVM projesi bardağı taşıran son damla oldu. “Tayyip istifa”, “hükümet istifa” sloganları daha yüksek sesle çığ gibi büyümeye devam ediyor. Öyle ki, taksim de başlayan bu halk hareketi İstanbul’un diğer semtlerine, diğer illere, hatta işyerlerine, evlere kadar yayıldı. Gece gündüz bir hareketlilik söz konusu. Gezi parkındaki ağaçlar katledilmesin diye masum istekle yola çıkanlar suçlu ilan edildi. Biber gazı ile karşılaştılar, tazyikli su yüzlerinden top gibi patladı, ağır yara alanlar bile oldu içlerinden. Her ne kadar savundukları ağaç da olsa esasta bir vatan savunması bilinciyle yaptı insanımız bu mücadeleyi.

Hükümet sindirme politikalarıyla basın yayınının kahir ekseriyetini sindirmiş olabilir, ancak bu gerçekleri değiştirmeyecektir. Unutulmaması gereken hükümet üyeleri sadece vekildir, asıl olan milletin kendisidir. Akan selin önünde kimsenin durması mümkün değildir. Hükümet kriz yönetememektedir. Halkın istekleri dikkate alınmalıdır, iş aş sorunu acilen çözülmelidir, ülkenin ve milletin bütünlüğü ile oynanmamalıdır. Aksi halde geçen her dakika ülkemiz ve milletimiz adına kayıp olacaktır.