Derinleşen “zifiri karanlık” bir dehliz
Ülkemiz hükümetin ekmiş olduğu fırtına tohumlarının rüzgârı altında sarsılıyor. Başta Sayın Erdoğan olmak üzere AKP hükümeti devletin geleneklerini görmezden geldi. İç politikada, dış politikada kırmızı çizgileri yok saydı. Köklü gelenekten mahrum davranışları, bilgi ve birikim eksiklikleri de buna eklenince, ülke süratle kaotik bir ortamın içine çekildi.
Ülkemiz içerisinde kadrolaşma adına millet birbirine ötekileştirildi.
Etnik ve dinsel ayrımcılık had safhaya ulaştı.
Bütün bu icraatlar yapılırken sonuna kadar din istismar edildi.
Bu süreçte atılan yanlış adımların sonucu hep çıkmaz sokaklar oldu. Çıkmazdan kurtulmak için atılan adımlar, işi hepten içinden çıkılmaz hale getirdi.
İktidara geldikleri ilk günden itibaren on yılı aşkın süre içerisinde, batı ne diyorsa o yapıldı. ABD ile özellikle Büyük Ortadoğu Politikasında (BOP) eş başkanlık yapıldı. Yani Avrupa Birliği ne diyorsa, Amerika ne diyorsa o esas olarak kabul edildi.
Bu politika ile, terörle mücadele yerini terörle müzakereye bıraktı.
İşte bu müzakere dönemi, aynı zamanda terörün kök saldığı dönem oldu. O dönemde görmezden gelinen terör tohumları, bugün ayrık otlarını vermiştir.
Dün stratejik ortak kabul edilen Amerika’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı işgal etme projesine destek verildi. Bir gün sıranın ülkemize ve bizzat ülkemizden yardımcı olanlara da geleceği gerçeğine göz yumuldu.
Batılı hiçbir zaman ve zeminde Müslümana hayırlı rüya bile görmez. Buna rağmen batı ile bizzat Erdoğan katolik nikahı kıymak istedi.
…
Bütün bunlar olurken her zaman ve zeminde Prof. Dr. Haydar Baş doğruyu gördü ve milleti olsun, bürokrasiyi olsun, siyasileri olsun ikaz etti. Sorunları ifade etmekle kalmadı, çözümleri de ortaya koydu. Fakat ne yazık ki, Haydar hocaya gereken destek verilmedi.
Son seçimde milletin yanlış tercihi karşısında sonuçlara saygı duymuyorum, ülke zifiri karanlığın içine girmiştir demişti.
Kim kaybetti!
Elbette kaybeden başta millet oldu, devlet oldu hasılı ülke oldu.
Her birlikte yaşıyoruz; yaşanan terör olayları halkta ciddi bir huzursuzluk ortaya çıkarmış durumda. Toplu taşımadan uzaklaşmaya çalışılıyor, okullar tatil ediliyor, her an terör korkusu yaşanıyor.
Son aylarda Ankara'da yaşanan 3 büyük saldırı, yurdun muhtelif yerlerindeki terör olayları, güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki iç çatışmanın etkileri hala devam ediyor.
Geçtiğimiz gün Kilis'e giderken, G.antep havalimanın da telefonumu açtığımda arka arkaya mesajlar geldi. Suriye tarafından Kilis’e tam 8 füze mermisi atılmış, ölenler var yaralılar var. Bu bombalamadan önce de, sonra da mermiler Kilis’e düşmeye devam etti, devam ediyor. Neredeyse artık bu sıradanlaştı. Ölüm olmazsa basında haber bile olmuyor. Şehre girdiğimizde bizi belediye anonsu karşıladı. Anonsta evlerden dışarı çıkılmaması ve evlerin Suriye’ye bakan tarafının kullanılmaması isteniyordu. Belediye başkanının yaptığı garip açıklama çok manidar, diyor ki:
"NATO'ya sesleniyorum; eğer DAEŞ'le, IŞİD’le mücadele varsa, angajman kuralları çerçevesinde bu sınır NATO sınırıysa, NATO’nun acil müdahale etmesi lazım"
Şimdi soralım, devlet bu açıklamanın neresinde, hükümet, ordu, millet bu açıklamanın neresinde; güven duygusu, çözüm bu mesajın neresinde?
Yaşadıklarımız zifiri karanlığın ne olduğunu bize gösteriyor.
Millet olarak yeniden toparlanmaya, yeniden devlet olma bilinciyle hareket etmeye ihtiyacımız var.
İhtiyaçların halli, Kuvayı milliye ruhu, lider ve kadrosu ile olacaktır. Çözüm için tek isim Prof. Dr. Haydar Baş, kadrosu ve Bağımsız Türkiye Partisidir.
Gelişen olaylar bunu göstermiştir.
Görenedir görene, köre nedir köre ne.