Diplomasi değil Bahis Oyunu
AKP hükümetinin Suriye politikası, özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde ciddi anlamda tepki alıyor. Yeni Mesaj gazetesinin Gaziantep’te tertiplediği Milli Kahramanlar programına katılmak ve halkın nabzını tutmak için Cuma gününden Kilis’e intikal ettik. Esnaf, işçi, işveren, sivil toplum örgütü, bürokrasi derken toplumun nabzını tuttuk. Bu defa bölge insanının tavrını farklı bulduk.
Suriyeli mültecilerin sayısının her geçen gün artması bölgenin sıkıntılarını daha da arttırmış. Kilis’in alt yapısı ve imkânları kendi nüfusuna denk sayıdaki mülteciyi barındırmak için yeterli değil. Ancak bunu dinleyen yok ki, sayın hükümet burnunun dikine gitmeyi bir marifet zannediyor. Bundan önceki sayın vali mültecilerin sayısının arttırılması konusunda olumsuz beyanat verince, bir anda Kilis valisi olma sıfatını da kaybedivermişti. Bu düzeyde bir gözdağını görenler de ancak yakın dostları ile sohbet esnasında doğruları konuşuyor, resmi ve basına açık ortamlarda ise hükümetin istediği gibi konuşuyorlar. Siz buna ister despot bir idare anlayışı deyin, ister başka bir tanımlama yapın; sonuçta bir korku imparatorluğu var. Bir önceki Kilis Valisi Yusuf Odabaş'ın ikaz ettiği gibi Kilis şehri ve Kilisliler mültecilerden ciddi anlamda olumsuz olarak etkilenmiş durumdalar.
…
Elbette Suriye’den gelen mültecilere destek vermek bizim insani vazifemiz. Ancak Suriyeliler de ciddi sıkıntı içindeler. Kiralık evlerin fiyatı uçmuş, Konteyner kent dolmuş, çadır kentler dolmuş, park ve bahçeler yetmemiş, camilere de mülteciler yerleşmeye başlamışlar. İncelemelerimiz esnasında karton kâğıtlardan yapılmış çadırlarda yaşayan mültecileri bile gördük. Önümüz kış; yağmurların yağması ve havaların soğumasıyla birlikte koşullar daha da zorlaşacak. Korkarım salgın hastalıklar bile kapıda bekliyor.
Bütün buna rağmen hükümet bunu görmüyor, görenlerin ise dile getirmesini istemiyor.
Oysa görüştüğümüz sıradan insanlar bile yaşadıkları sıkıntıları ve muhtemel riskleri bir nefeste sıralıyorlar. İşin sosyal, siyasi, ekonomik, güvenlik, sağlık boyutunu ifade ediyorlar. Yaşanan ahlaki dejenerasyondan son derece rahatsızlar.
Hükümet politikasına bakacak olursak, mülteci akını durmayacak. Sayın Erdoğan’ın her fırsatta yaptığı savaş çığırtkanlığı ve Suriyeli mültecilere davetkâr tavrı bunu gösteriyor. Yurtlarını terk eden Suriyeliler beklediklerini bulamayınca ciddi bir hayal kırıklığına uğruyorlar; hatta saldırganlaşıyorlar. Bize maaş verilecekti, sosyal olarak rahat edecektik ancak bize verilen sözler tutulmadı diyorlar.
…
Kilis’teyken en çok konuşulan "acaba Kilis’e bir bomba isabet eder mi?" konusu. Bu konuda konuşulanlar şunlar “Esad yönetiminin Kimyasal saldırı yaptığı iddiası boş çıktı. Dolayısıyla bundan dolayı Suriye’ye bir saldırı söz konusu olmayacak. Ancak Suriye meselesi ABD ile Rusya’nın dünya liderliği yarışına dönüştü. ABD ve batılılar Suriye’ye bir saldırıda bulunamaz, ancak Erdoğan Suriye’ye ısrarla girilmesini istiyor. ABD de Türkiye’yi Suriye’nin üzerine göndermek için bir senaryo peşinde. İşte burası önemli. Kilis – Suriye sınırının sıfır noktasında olan konteyner kente bir bomba isabet eder. Aslında bu bomba, ABD tarafından atılır ancak Esad yönetimi attı diye propaganda yapılır. Erdoğan da nefsi müdafaa hakkını kullanmak adına Ortadoğu bataklığına Türk askerini gönderir. İşte bu Türkiye’nin de Ortadoğu ve dünyanın da başına açılan çok büyük bir bela olur.”
…
Kilis’teyken bir TV kanalında konteyner kentten canlı yayın yapıldı. Sayın vali, AKP’li milletvekili, belediye başkanı ve Suriyeli mültecilerin konuşmalarını dinledim. Maalesef propagandadan öteye geçmeyen bir yayın idi. Sadre şifa verecek bir yaklaşım maalesef yoktu. Diyebiliriz ki, dostlar alışverişte görsün kabilinden konuşmalar vardı. Mesela AKP’li milletvekili “mülteciler gelmeden önce Kilisli vatandaşların tedirgin olduğunu, geldikten sonra ise memnun olduğunu ifade etti”. Pes doğrusu, sanırım Sayın Karakuş’un ya halktan haberi yok ya da seçmenle partisi arasına sıkışmış vaziyette. Sebep ne olursa olsun yetkililer, temsil ettikleri makamın sorumluluğunu yerine getirmemenin vebali altında ezilecektir.
Bütün bunlardan anlaşılan hükümetin gayesi, üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.