DIŞİŞLERİNİN ASLİ GÖREVİ NEDİR?
Arzu edilen hamlelerin yapılabilmesi için milli politikalarımızın, kırmızı çizgilerimizin net olması gerekir. Maalesef bu böyle olmamaktadır. özellikle AKP döneminde, Irak ve Kıbrıs örneğinde görüldüğü gibi, kırmızı çizgilerimizden eser kalmamıştır. Artık dış politikamızı tanıyamaz hale geldik desek yeridir. Geçtiğimiz gün Bağdat'ta temaslarda bulunan Başbakan Erdoğan, Kuzey Irak yönetimine PKK ile mücadeledeki işbirliği nedeniyle teşekkür etmişti. Dışişleri bakanı Babacan bu teşekkürün "Kuzey Irak'la diyalog kapısı açıldı" anlamına geldiğini söylemişti. Sayın Başbakan niçin Bağdat'a ziyarette bulundu, sorusunun muhtemel cevabı da aslında bu teşekkürde gizli olabilir. Bir başka ifade ile kendini fiili ve hukuki olarak Kürdistan ilan eden Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile diyalog kapısı açmak için gitmiş olabilir. Görülen o ki, artık devlet politikasının değil de hükümet politikasının geçerli olduğu bir dönemden geçiyoruz. Zaten kırmızı çizgilerin silinmesi, devlet politikasının ortadan kalkması, yap boz tahtasına çevrilmesi anlamına gelmektedir.
Toplantının açılışında bakan Babacan'ın konuşması Türkiye adına hiç de iç açıcı değildi. Dünyanın dört bir yanından gelen temsilcilerimize öncelikle dikte edilen hususlara şahit olduk. Bakan Babacan, AB üyeliğinin Türkiye'nin öncelikli bir hedefi olduğunu vurgulayacağına; bugüne kadar yoğunlaşılmış bir öncelik olan AB sürecinin sonuçlarının, masaya yatırılmasını isteseydi, bilimsel ve diplomatik bir iş yapmış olurdu.
ABD ile ilişkilere de değinen bakan Babacan, bu konuda işin iki boyutuna temas etmektedir. ABD, PKK ile mücadelede bize yardım ediyor, biz de Ortadoğu'da sorunların çözümü için rol alıyoruz ve onların işini kolaylaştırıyoruz, mesajını veriyor. Bu konuda da müzakere edilmesi gereken soru: ABD, PKK terörünün neresinde yer alıyor; Ortadoğu'da ki görüşmelerde, Türkiye'nin imajı batı adına kullanılarak, oltadaki yem mi oluyoruz diye de sorulabilinirdi.
Türkiye artık çevresindeki gelişmelere de kendi adına tepki veremiyor. Bakan'ın bahsettiği Ortadoğu'daki temaslar kim adına yapılmıştır. Konuşmasında örnek olarak gösterilen Filistin-İsrail görüşmeleri, Pakistan-Afganistan diyalogunun geliştirilmesi ve Suriye ile İsrail arasında aracılı görüşmelerin başlaması kimin ekmeğine yağ sürmek içindir. Dikkat edilirse bütün bu görüşmeler, ABD'nin ilgi sahasına girmektedir.
Eğer beyin fırtınası estirilecekse madalyonun iki tarafının da cesaretle ortaya konulması gerekmez miydi?
Ancak bakanın yönlendirme cümleleri, toplantının kısır ve sonuçları önceden belirlenmiş bir hizmet içi eğitim toplantısı olduğunu göstermektedir. Belki de Türk diplomatların içerisinde duruşları ile AB'yi ve ABD'yi rahatsız eden temsilciler varsa onları da sığaya çekmek, eşbaşkanlık görevinin gereklerini, stratejik ortaklığın detaylarını dikte etmek için bir toplantı tertiplenmiş olabilir.