Döviz ‘ŞOK’ etkisi yapıyor
Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen gelişmeler yaşanıyor ülkemizde. Her ne kadar milli paramız dolar olmasa da, ekonomi dolara kilitlenmiş durumda. Dolardaki hareketlilik hayatımızı etkiliyor. Bu etki doğrudan ve dolaylı olabiliyor. Hatta devletin kabulü ile bazı ödemeler doğrudan dövize endeksli. Son söyleyeceğimizi baştan ifade edelim. Bir devlet için bayrak ne demekse, parası da o demektir; bağımsızlığı temsil eder. Türk lirasının geri planda kaldığı dövize endeksli bir piyasa bağımsızlığımızı paylaşmak anlamına geliyor. O halde biz tam bağımsız bir devlet değiliz.
Bağımsızlık, milli olmanın da yerli olmanın da olmazsa olmaz şartıdır. Bağımsızlık, içeride ve dışarıda istikrarlı olmak demektir. Kendi kendine yetebilmek demektir. İdeallerini yaşamak demektir. Geleceği inşa etmek demektir. Kısacası bağımsızlık, candır.
Bakınız son yıllarda millet olarak ortak gündem maddesi ekonomi oldu. Hele hele son dönemde dövizle yatıp dövizle kalkıyoruz. Kur değerleri her gün değişebiliyor. Belirsizlik insanların, kurum ve kuruluşların elini kolunu bağlamış durumdadır. Kimse ne yapacağını bilemiyor. Sektörler ve kişiler kendi uzmanlık sahasına ve işine yoğunlaşamıyor ve bir gelecek kaygısı yaşıyor. İşte bu ortamda ülkemizin oyun kurucusu olan, inovasyon gücü olan akıl gücümüzün göçü ile karşılaşıyoruz. Akıl göçü deyip geçmemek gerek. Gelişmiş ülkelere bakınız hepsinin ortak yönü, bilime ve ilim insanına kıymet vermeleridir. Bir ülkenin gelişmişliği, ekonomik refahı, kalkınmışlığı, vatandaşının geçim seviyesinin bilimselliğe ve eğitime verdiği önemle yakın ilişkisi vardır. Bilim özerktir, siyasetten uzaktır. Bilimsel özerklik size düşünme ve düşüncenizi ifade etmek özgürlüğü de verir. Nerede başlayacaksınız nerede duracaksınız size hukuk yol gösterir. Ancak hukuk da siyasallaşmışsa balık baştan kokmuş demektir. Ezcümle bağımlı olmaya başladınız mıydı artık son başlamış demektir.
Ülkemizde adeta bir bağ bozumu yaşanıyor. Değerlerimiz kaybolmuş durumda. Olmayan para her şeye hükmetmeye başlamış. Adeta havuç gibi topluma yol gösteriyor. Değerlerimizin kaybolması demek yapı taşlarımızın birer ikişer kaybolması anlamına da gelir. Savrulan ekonomi bunu daha da derinleştiriyor.
Sadece döviz kurundaki zikzaklı hareket bile içinde bulunulan kötü durumu göstermeye yetiyor. Düşünebiliyor musunuz, Türk lirasının alım gücü bir ayda %61 azalıyor 1 dolar 18 lira bandına kadar yükseliyor, ardından bir günde 12 TL bandına kadar gerileyebiliyor… Böyle bir ekonomi dünyanın neresinde görülmüş. İnsanlar ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar, adeta şok olmuş ve hareketsiz kalmış durumdalar. Bir anda yükselen yine bir anda düşen bir dolar kurundan bahsediyoruz. Üstelik dolarizasyonun hakim olduğu bir memlekette. Bir araç düşünün bir frene basılıyor bir de gaza, trafikte bu şekil araç kullananlara trafik canavarı diyoruz. A ne güzel araç kullanıyoruz demiyoruz. Bir başka örnek bir tansiyon hastasının tansiyon değerleri sürekli artar azalırsa Allah korusun beyin kanamasına aday demektir veya şeker hastasının şekeri sürekli oynuyorsa vücuda vereceği harabiyet daha da artmış demektir. Bunlar bilinen gerçekler gel gelelim halkın tepkisine. Akşamdan beri sosyal medyada yorumlara bakıyorum. Neymiş efendim dolardaki oynaklığı eleştirenler hükümete karşıymış. Anlaşılan bu insanların tuzu kuru. TL’nin dolar karşısındaki bu istikrarsız durumu kimlere zarar vermedi ki… Doğru bu hareketlilik bazılarını saatler içerisinde olağanüstü zenginleştirdi. Nereden bakarsanız bakın kaybeden millet, kazanan süreci yöneten mutlu azınlık oldu. Tedarikteki zorluk, artan fiyatlar, kapanan işyerleri, hatta kaybolan canlar… İşin cabası.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ‘bağımsızlık benim karakterimdir’ sözünü hiç unutmadan hareketlerimize yön vermeliyiz. Ancak şunu da unutmayalım, Ulu önder bu sözün içini de doldurmuştur. Özü ve sözü ile hayatı ile bu duruşu yaşadı ve taviz vermedi. Bu duruş onu ve devletimizi itibar sahibi yaptı. Bugün de bu duruşun felsefesini, modelini ve projesini yol haritasını esas almak gerekir, aksi halde bağımsızlık sadece sözde kalmış olur. Bunun yolu da Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın yolundan gitmek, eserlerine sahip çıkmakla mümkündür.