Ekonomi, istikrar ve çöküş
22 Temmuz 2007 genel seçim kampanyasını hatırlayın. AKP seçmenin karşısına "İstikrar Bozulmasın" söylemiyle çıkmıştı. İstikrar bozulmasın, diye yola çıktıklarında ekonomik büyüme, enflasyon, işsizlik rakamları istatistik oyunları ile dengede gösterilmeye çalışılıyordu. Ancak bütçe dengesi, cari açık verileri geçmiş yıllara göre çok ama çok kötüydü. Devletin borç batağında olması bir tarafa, vatandaşın tüketici kredileriyle ve kredi kartı borçlarıyla, başı beladaydı.
Vatandaşa sürekli aba altından sopa gösteriliyordu. ‘Dikkat et! Döviz fiyatları artarsa istikrar bozulur, o zaman borcunuzu da ödeyemez hale gelirsiniz’ diyorlardı.
Bu ikaz aslında hükümet olarak kendilerine dünya para babaları tarafından yapılan ikazın bir benzeriydi. Hükümet icraatlarıyla sosyal, siyasal ve hatta ulusal güvenlik konularında taviz üstüne taviz veriyordu.
…
Avrupa devletleri ekonomik olarak iflas ederken sosyal patlamalar da yaşadılar. Ülkemizde ise krizi ötelemek, günü geçirmek adına yabancı sermayeyi piyasalarda tutabilmek üzerine politikalar uygulandı. Ancak ‘el atına binen çabuk iner’ derler. Adeta vücudumuzda dolaşan yabancı kandı; bünye kendi kanını üretemediği için sürekli dışardan taze kana ihtiyacı vardı. AKP hükümeti organizmayı kendi başına hayatını sürdürecek konuma getirecek tedbirlerden ziyade sürekli dışarıya mahkûm halde tutmayı tercih etti. Çözüm ortakları olan kuruluşlar ve devletler AKP hükümetini kendi menfaatlerine göre yönlendirdiler.
…
Ekonomi yönetiminin aldığı bütün tedbirlere rağmen Türkiye ‘kırılgan beşli’ diye adlandırılan ülkeler arasında sayıldı. Hükümet ise yandaş basın yayın ile olumsuz makro ve mikroekonomik verileri gizleme taktiği uyguladı. İflas eden kişi ve kurumlar, sanki herkes başarılı da bir kendisi başarısızmış psikolojisine itildi. Bıçak sırtında giden pembe ekonomik denge hali ABD merkez bankası FED’in, 22 Mayıs’taki ‘tahvil alımını yakın dönemde azaltabiliriz.’ açıklamasından sonra dengesini kaybetmeye başladı. Öyle ki, bu tarihten itibaren Türk Lirası, Endonezya, Arjantin para birimlerinden sonra en çok değer kaybeden üçüncü para birimi oldu.
...
Nihayet beklenen gün geldi.
Fed tahvil alımını azalttı. Piyasalar daha az fonlanmaya başlandı. Piyasalarda doların azalması dünya çapında kıymetinin artmasına yol açtı. Milli ekonomisi olmayan, dış sermayeye ihtiyacı olan piyasalardan para dışarı kaçmaya başladı. İşte öteden beri korkulan gün, gelip çatmıştı.
Son dönemlerde faiz lobisine karşı söylemler geliştiren sayın başbakan, faize teslim olmak zorunda kaldı. Hem faizi temel alan kapitalist sistemi uygulayacaksınız, hem dış sermaye gruplarına ekonomiyi teslim edeceksiniz hem de faiz lobilerine karşı güya savaş açarak seçim yatırımı yapacaksınız; elbette bu tezad üzerine tezaddır.
Nitekim bizzat bakanlar kurulu tarafından atanan merkez bankası başkanı, piyasalardan kaçan likiditeyi azaltmak için faiz artırım kararı aldı. Fakat bu da doların ateşini düşüremedi ve para kaçışını engelleyemedi.
Hükümet tam bir panik hali yaşıyor.
Piyasalar ciddi tepki veriyor. Merkez bankasının faizleri arttırması sonucu tüketici kredileri, kurumsal ve ticari krediler de artacak. Yani üretim maliyetleri artacak, zam ve enflasyon rakamları yükselecek bu arada tüketim daha da azalacak. İşletmeler ellerindeki mallarını yok pahasına satacak. Netice de işletmelerin kapanması, işsizlik ve sosyal patlama kapıda beklemektedir.
…
Burada iki tespit önemlidir.
Birincisi, AKP’nin üzerine seçim bina ettiği sahte istikrar bozulmuştur. Bu AKP rüyasının da bitmesi anlamına gelmektedir. Bu gelişmelerden sonra artık AKP her gün daha fazla güç kaybedecektir. Bunun adı ‘gezi parkı olayları’ olabilir, ‘17 Aralık operasyonu’ olabilir, ‘yerel seçim sonuçları’ olabilir neticede ne olursa olsun artık AKP döneminin kapanmasının işaretleri bariz hale gelmiştir.
İkincisi, ülkenin ayakta kalması için her ülkenin kendi alın teri ve kendi milli parası ile ekonomisini yönetmesi gerekir. Bunun da yolu Prof. Dr. Haydar Baş beye ait olan Milli Ekonomi Modelidir. Nitekim Rusya bu modeli uygulamaktadır ve modelin prensiplerini kanun haline getirmektedir.
Bütün bu yaşananlar Haydar Baş beyin on yılı aşkın zamandan beri ikaz ettiği gelişmelerdir. Sevindirici olan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) genel başkanı Sayın Baş’ın sorunları ifade ederken çözümünü de ortaya koymuş olmasıdır.
Milletimiz bu yaşanan olumsuzlukları, fırsata çevirmesini bilmelidir.