Erdoğan - Gülen Kavgası ve Dinlerarası Diyalog

Erdoğan - Gülen Kavgası ve Dinlerarası Diyalog

Hükümet içerisindeki çatlak ve devletin içindeki paralel yapılanmaya karşı verilen kavga birçok yanlışın da gün yüzüne çıkmasını temin etti.
Bunların en önemlilerinden bir tanesi ‘Dinlerarası diyalog ’un milletin sırtına saplanmış büyük bir hançer olduğunun ikrar edilmesidir.

AKP, maalesef hükümetlerinin ilk yıllarından beri yanlışın içinde. Hatta devlet imkânları ile değişik isimler altında İslam imanının tahrip edilmesinde hep el tutan oldu. Yurt içinde Dinlerarası diyalogu hükümet politikası haline getiren sayın başbakan, bu yanlışını uluslararası platformlara taşıdı. Erdoğan’ın, ‘medeniyetler ittifakı’nda eşbaşkanı İspanya Başbakanı Zapatero idi.

Bu konuda o kadar çok yanlış yapıldı ki, Sayın Erdoğan besmele ile kilise kurdelesi kesmeye kadar işi vardırmıştı. Elbette yaptıkları gayretullaha dokunacaktı.
Oysa Sayın Baş, AKP’nin kuruluş günlerinde Dinlerarası diyalog tehlikesine karşı Sayın Erdoğan’ı bizzat ikaz etmişti. Sayın Haydar Baş daha önceden de Fethullah Gülen’i ikaz etmişti.

Dinlerarası diyalog, Vatikan’ın Müslümanları İslam dininden uzaklaştırma ve Hristiyanlaştırma projesidir. İslam’ın iman esaslarını hedef alır. Özellikle Allah (CC) inancını tahrif etmeyi ve Hz. Muhammed ’siz bir din anlayışı tesis etmeyi hedefler.  Bu proje Hristiyan ve Yahudilerin de kurtulmuş olduklarını iddia etmeye kadar gider.

“M. Fethullah Gülen / Rabb'in aciz kulu / 9 Şubat 1998” imzasıyla bizzat el etek öpülerek Vatikan’da papaya takdim edilen mektupta geçen kritik ifadelerden bir tanesi şudur. "Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik" denmiştir. Cemaat, bu tarihten önce ve sonra bu paralelde birçok icraata imza atmıştır.

Şimdi gelelim asıl söylenmesi gerekene:

Gülen ve ekibinin, papa ziyaretinden bir hafta önce sayın Prof. Dr. Haydar Baş, Fethullah Gülen’e elden bir mektup ulaştırır. Sayın Baş mektubunda “hem bir istişare maksadıyla hem de bir mükellefiyetin gereğini yerine getirmek üzere yazıyorum” diye belirtir. “Zat-i âliniz ve hizmet camianızla ilgili olarak kamuoyunda tartışılan, medya yoluyla aleniyet kazanan ve aşağıda bir kısmına temas edeceğim hususlarda, inancımız, yolumuz İslam adına ciddi endişelerim hâsıl olmuştur” der.

“İftar sofrasında bir Hıristiyan temsilciye dua ettiriliyor. Temsilci duasında teknik bir şekilde Allah Resûlü'nü tanımadığını ifade ediyor. "Ortak yanımız Allah-u Ekber dir. Allah-u Ekber diyelim" diyor. Şimdi soruyorum; "Muhammed'ür rasûlullah" demeden, gerçek manada Allah-u Ekber demek nasıl mümkün olur? Belli ki bu demagojidir. Bu şahıs, muharref İncil'e dayalı teslis inancını taşıyan ve Kur'an-ı Kerim'de şirk olduğu ifade edilen Hıristiyanlığı cazip ve meşru göstermek maksadındadır. Güya iki din arasında ortak bir taraf bulunuyor ve bu basın yoluyla kamuoyuna arz ediliyor. Hâlbuki küfür olan Hıristiyanlık ile yegâne hakkın kendisi olan İslam'ın hiçbir ortak yanı yoktur. Küfür ile hak, karanlık ile aydınlık nasıl ortak cihet taşıyabilir?” Sayın Baş mektubunda, “Ayrıca, Kaldı ki siz, ne bir siyasi lidersiniz, ne de İslam namına seçilmiş bir temsilcisiniz. Her iki halde de böyle badirelere düşmenin anlamı yoktur. Nitekim biz, devlet ve millet kucaklaşmasıyla milli bütünlüğü temine çalışıyor, mevzuat ve hukukun üstünlüğünü hayata geçirmeye gayret ediyoruz” diye belirtir.

Her iki mektuba okuyucularımız internet üzerinden ulaşabilirler.

Aradan geçen 15 yıl boyunca bu konuda Sayın Haydar Baş ve ekibi her platformda ve her ne pahasına olursa olsun mücadele vermektedir. Sayın Erdoğan ve destekçileri neden bu güne kadar bu cinayetleri görmezden geldiler. Şimdi kalkmış hükümet ve çevresi diyorlar ki, “Amerika, İngiltere ve İsrail'in merkezinde yer aldığı, Fransa ve Almanya'nın da işin içinde olduğu, bir ucunun Vatikan'a kadar uzandığı uluslararası bir komployla karşı karşıyayız. Türkiye'yi ılımlı İslam'ın bir sıçrama tahtası olarak görmek istiyorlardı.” Güya AKP ılımlı İslam’ı engelledi diye kendisine operasyon düzenleniyormuş.

Yetmedi yandaş medya sanki Dinlerarası diyalogu yeni keşfediyormuş gibi neşriyat yapıyor. Şimdi bu yaşananlara gülelim mi, ağlayalım mı?

Burada hükümete düşen, yanlışlarının kefaretini ödemesidir. Netice olarak, haklıya hakkı verilmeli, haksıza da haddi bildirilmelidir.