FETÖ Tehdidi ve Emperyalist Güçlerin Planları
Fetullah Gülen öldü. Tabii bir beşer için "arkasından kötü bilirdik" ifadesinin kullanılması hakikaten hiç kimsenin arzu etmediği bir sondur. Fethullah Gülen, kötü akıbetini yaşamıyla ve hayatıyla hak etti. Bir hatıramla başlamak isterim. Cevdet Öztürk arkadaşımızla beraber Ali Açıl'a gitmiştik. O tarihlerde daha Fetullah Gülen papa ile görüşmemiştir. Çalışmalarının görünen yüzü eğitim öğretim ve basın yayın çalışması şeklindedir. Ali Açıl, FETÖ hareketi içerisinde -o zamanlar Fethullah Gülen "hizmet hareketi" ifadesi kullanılıyordu- öne çıkan birkaç isimden biriydi. Kendisi, Fethullah Gülen hareketinin Uzak Doğu kasasının sorumlusuydu. Yani, finansal açıdan bayağı ön plandaydı. Biz bir vesileyle Ali Açıl'a gittiğimizde bize “Akşam bütün camialar, bütün gruplar buradaydı. Şu masanın etrafında bir tek siz yoktunuz" ifadesini kullandı. Doğru bir tespitti, paranın ve gücün satın alamayacağı bir insan idi Prof. Dr. Haydar Baş hocamız. O gün bugündür işin başından beri hocamız doğruya doğru, eğriye eğri demiştir. İnsanlar O’nu kınasa bile O'nun tek ölçüsü devlet ve milletin bekasıdır, Allah'ın ölçüsüdür. Onun dışında hiçbir şeye itibar etmemiştir. Ömrünün her saniyesini, her nefesini inandığı doğruları yaşayarak ve mücadelesini vererek geçirdiğine biz şahidiz, dünya da şahittir.
Şimdi, Fethullah Gülen'in hareketini kronolojik bir sırayla ortaya koymak istiyorum. Fethullah Gülen gayri müslimlerle iftar yapmaya onlarla ortak hareket etmeğe başladığında Haydar Baş hocamız ona bir mektup göndermişti. Mektup, Yeni Mesaj gazetesinde de yayınlanmıştı. Tarihi öneme haiz olan bu mektuptaki şu satırlara dikkat edelim: "Son günlerde manevi ve dini değerler üzerinde çıkarılan tartışmalar sebepsiz değildir. Bu, uluslararası organizeli bir güç tarafından planlanmakta, bu hususta yerli uşaklar kullanılmaktadır. İyi bilelim ki hedef, sadece dinimiz değil, devletimiz ve hatta vatanımızdır." Ta o günden (1998) Papa’ya gitmeden önce, hocamızın Fethullah Gülen'i ikaz etmişti. Bizzat gönderdiği mektuptaki dikkat çeken hususlara bakar mısınız:
Diyor ki:
1. Sizi piyon olarak kullanıyorlar.
2. Bu işin arkasında bir güç var. Bu güç, sadece dinimizi değil, aynı zamanda devletimizi ve vatanımızı da hedef alıyor.
3. Oyuna gelme.
Yaşananlar hocamızın söylediklerini doğruluyor. Süreç tam da hocamızın mektubunda izah ettiği gibi seyretmiştir. 15 Temmuz 2016’da “Fethullahçı Terör Örgütü” (FETÖ)’nün sadece dinimize değil devletimizi ve vatanımızı da kanlı bir darbe girişimi ile hedef almıştır.
O dönem, köylere kadar yayılan dinler arası diyalog çalışmalarıyla vatan evlatlarının dinden uzaklaştırıldığını, Vatikan’a maalesef demir attıklarını görüyoruz. Dinin hassasiyetinin ortadan kaldırılmaya çalışıldığını fark ediyoruz.
Bu çalışmaları Fethullah Gülen tek başına yapmadı. Kronolojiye baktığımızda ona destek olanları da görüyoruz. "Medeniyetler İttifakı" girişimini görüyoruz. Türkiye ve İspanya’nın ortak girişimi olarak 2005 yılında başlıyor. Bu girişim, Birleşmiş Milletler tarafından da desteklenerek uluslararası bir proje haline geliyor. Ak parti hükümeti döneminde oluyor bu işler. O dönem, Sayın Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu dönemdir. Bakanlar Kurulu, 2008 yılında bir karar aldı. Bu karar, Medeniyetler İttifakı’nın kabul edilmesi ve Resmî Gazete de yayınlanması yönünde oldu. Çok enteresan, şunu da hemen belirtmek isterim. Diyanet İşleri Başkanlığı peki ne yapıyor? Diyanet İşleri Başkanlığı, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bir kurum. Diyanet'in görevi nedir? Maalesef, Diyanet o günün koşullarında ilgilileri ikaz etmedi hatta gaflete düşerek görevini yerine getirmedi. 1997 yılında aldığı kararla resmen diyaloga taraf oldu ve diyalog çalışmalarında destek verdi. Bu konuda akademik tezler var. Yetmedi, güya hizmet hareketi "himmet günleri" yapılıyordu. Bu yapılan para aklamaktan başka bir şey değildi. Para farklı yerlerden geliyordu. Süreç esnasında 15 Temmuz'da da sonrasında da Fetullah Gülen’e Amerika tarafından destek verildi. FETÖ bunları kendi başına yapmadı.
Hedef neydi? İnsanımızın dinini imanını elinden almak... Haydar Baş hocamızın bu konudaki tespitine bir bakalım "Dini bütünlüğümüz, milli bütünlüğümüzün teminatıdır." Hacı Bektaş-ı Veli, Anadolu'ya geldiğinde Anadolu yaylasında birçok farklı dinden ve etnik gruptan insanlar vardı. Batılılar "nasıl oldu?" diyorlar. Anadolu'da bu kadar etnik nüfus vardı, bu kadar farklı kesim vardı. "Nasıl oldu da bunlar bir anda Türkleşti diyorlar. Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli hazretleri bu insanları Müslüman yaparak Türk kimliğine kazandırdı. Müslüman oldular ve Türk oldular. Batı, "O halde," diyor, "bunların elinden dini alınırsa, İslam'dan çıkarlarsa yeniden kendi etnik kökenlerine dönerler." Ülkeyi parçalamak için bunu hedefliyorlar. O yüzden hocamız hep ne demiştir? Eğer biz dini bütünlüğümüzü sağlam tutarsak, bir ve beraber olursak milli olarak da bütün oluruz. Ama biz dini bütünlüğümüzü kaybedersek, milli bütünlüğümüz de kaybolur, darmadağın oluruz, demiştir.
Bu konuda BTP genel başkanı Hüseyin Baş'ın tweetini paylaşmak isterim. "Tüm Türkiye’ye en imkânsız zamanlarda FETÖ’nün gerçek yüzünü haykırdı. O zamanlar sosyal medya yok, sokak sokak, kapı kapı videolar dağıttırarak ipliklerini pazara çıkardı. Evini bastılar durmadı, iftira ettiler durmadı, kumpas davaları yürüttüler durmadı. O nasıl korku saldıysa hainlere biz de aynı korkuyu salmaya devam edeceğiz." O halde sözün özü dini bütünlüğümüze sahip çıkmak bir stratejik duruştur. Bu sorumluluk sadece ülkeyi yönetenlerde değil millet olarak her bir ferdin boynuna borçtur.