(g)OOLLL!

(g)OOLLL!

Özellikle 12 Eylül askeri müdahalesinden sonra ülkemizdeki gençlik politikadan uzaklaştırıldı. Gençler ülkedeki gelişmelerden değil de, magazinle meşgul olmayı tercih etmişlerdi. Gırgır ve şamatanın yanında bir de spor merakı sarmıştıgençliği. Yıllar yılı spor denilince akla hep futbol geldi. Ülkenin hemen hemen her yerinde büyük çapta kapalı ve açık stadyumlar yaptırıldı. Prim yapan futbol ve futbolcular. Gençler arkadaşlarından ve akrabalarından daha çok futbolcuların ismini ve künyesini biliyorlar.
Dinamizmi temsil eden gençlik adeta paketlendiği için iktidarı ellerinde bulunduranlar kafalarına estiği gibi kararlar aldılar ve kararları uyguladılar. Konuşma potansiyeline sahip olanları susturdular. Basın yayını, sermaye sahiplerini yeri geldiğinde korkuttular, yeri geldiğinde ise nemalandırdılar. Vatandaş kendi arasında bile konuşurken korkar hale gelmişti.

AKP hükümeti cinayet çapında icraatlara imza atmıştır. ‘TC’, devletin kurumlarından kaldırılmaya çalışılmış, terörle müzakere başlamış, terörist başı Apo, devlet tarafından muhatap kabul edilmiş, yeni anayasa yapma adı altında devlet ve millet bütünlüğümüz idam sehpasına çıkartılmaya çalışılmış, ABD güdümlü dış politikalarla Hristiyanlarla bir olunup Müslümana namlu doğrultulmuştur.
Elbette bütün bunlar milletin vicdanını kanatmıştır.

İşte tam da bu noktada yurt içinde ve yurt dışında hiç beklenmeyen bir zamanda ve gençlik tarafından‘Tayyip istifa’,‘hükümet istifa’ söylemleriyle bir protesto başladı. Süratle bu protesto bütün yurt sathına yayıldı.
Kimdi bu gençlik?
Bunlar apolitik olarak kabul edilen paketlenip stadyumlara hapsedilen gençliktir.
Bu gençlik Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli'nin misyonunu temsil etmektedir. Hangi kökenden ve düşünceden olursa olsun Türk olan, elinde Türk bayrağı dilinde, onuncu yıl marşı ve istiklal marşı olan gençliktir.
Bu gençlik bir dip dalgasıdır. Millet ağacı, devlet ağacı ne kadar kesilirse kesilsin, tarihi derinliğimizden fışkıran filizdir.
Bu gençlik provokasyonlara karşı da dik duran bir gençliktir.

AKP' ye karşı anayasal haklarını kullanarak illegal hiçbir davranışa tevessül etmeyen bu gençlik içinde öne çıkanları görüyoruz. Bunlar taraftar grupları. Geriye dönüp baktığımızda bu kesimin duyarlılığının hiç de tesadüf olmadığını görüyoruz. Kurtuluş savaşı yıllarında taraftarların milli mücadelede en ön saflarda olduğuna tarih şahittir.
Futbolcular gerek savaşarak şehit veya gazi olmuşlar, gerekse işgal yıllarında emperyalist devletleri maçlarda mağlup ederek milletin moralini yükseltmişlerdi.
Kurtuluş savaşı yıllarında, Balkan ve Çanakkale savaşlarında Beşiktaş, Galatasaraylıların yanında Fenerbahçe’nin ortaya koyduğu çalışmalar takdire şayandır. Hatta Fenerbahçe'nin Anadolu'ya gizlice silah taşıdığı da tarihi hakikatlerdendir. İşte bugün yeniden bir Kuvay-ı Milliyenin yaşandığı günümüzde elbette taraftarlar anayasanın ve kanunların kendilerine tanıdığı hakları sonuna kadar kullanacaktı. Günümüzde bu taraftarlara Trabzonspor ve Bursaspor’un da katıldığını görüyoruz.

Garip olan İslam ülkelerine ‘model’ ihraç etmekle görevli Erdoğan’ın, kendi ülkesindeki halkının haklarını yok kabul etmesi. Sayın Erdoğan mutlak doğrunun kendi düşüncesi olduğunda kararlı duruyor. Kendini ‘layüsel’ kabul ediyor.
Sindirilmiş muhalefet görevini yapmıyor. Düdüklü tencere misali tencerenin içindeki basınç artmıştır. Bu gösteriler düdüklü tencerenin düdüğü misali patlamayı önlemektedir. Ancak hükümet ısrarla bu düdükten buharın çıkmasına engel olmaktadır. Bu sosyo-psikolojik tabloyu okuyamayandan yönetici olamaz, okudukları halde yangına körükle gidenlerden devlet adamı hiç olamaz. O halde hükümet bir an önce istifa etmelidir.

Son söz "Stadyumları dolduran on binlerce insan 'gol' diye bağırmak yerine aynı heyecanla 'ol' diye haykırsalardı, memlekette halledilmeyecek mesele kalmazdı" diyen üstat Necip Fazıl Kısakürek’e bir gönderme olsun. Sen rahat uyu üstat artık gençlik gol demenin yanında belki daha büyük bir heyecanla OL diye haykırıyor.