Geçim meselesini görmezden gelemezsiniz!!!
Türkiye ekonomisindeki zorluklar ve asgari ücretin yetersizliği toplumun büyük bir sorunu haline gelmiştir. Gittikçe artan enflasyon ve dövizin sürekli yükselişi, açlık sınırı ve yoksulluk sınırının sürekli olarak yükselmesine neden olmaktadır. Bu durum, asgari ücretle geçimini sağlamaya çalışan insanlar için büyük bir sıkıntı kaynağıdır.
Asgari ücretin 11.402 TL olması, yoksulluk sınırının ise temmuz ayında 37.974 TL'ye ulaşması, gerçekten de endişe verici bir durumdur. Aslında yoksulluk koşullarında yaşamak için gereken parayı bir tarafa bırakalım temmuz ayında açıklanan açlık sınırının 11 bin 658 TL'ye yükselmesi asgari ücretin yerlerde süründüğünün ifadesidir.
Ekonomideki temel sorunlardan biri, Türkiye'nin dövize bağımlı olmasıdır. Ülkemizde yapılan hizmetler, çalışmalar, üretim ve hatta ihracat dahi dışarıdan alınan ürünlere dayanmaktadır. Dövizin yükselmesiyle birlikte enflasyon da artmakta ve bu da açlık sınırı ve yoksulluk sınırının sürekli yükselmesine neden olmaktadır. Bu durum, ülkenin ithalata bağımlı hale gelmesine ve döviz kurlarındaki dalgalanmalara maruz kalmasına yol açmaktadır.
Ülkemizin karşı karşıya olduğu bu zorlu ekonomik tablo, hükümetin ve ana muhalefetin çözüm üretememesiyle daha da derinleşmektedir. Mevcut politikalar yetersiz kalmakta ve toplumun ekonomik sıkıntılarını çözme noktasında başarısız olmaktadır.
Ülkemizde ekonomik zorluklar ve ailelerin yaşam mücadelesi giderek artıyor. Seçim dönemlerinde insanların algılarıyla oynanarak, gerçek sorunlar yerine başka konularla meşgul edilmeleri maalesef yaygın bir durum haline geldi. Gerçek sorunların üstünün örtülmesi ve algı yönetimiyle insanların zamanları harcanıyor.
Asgari ücretin yetersizliği ve enflasyonun artışı, özellikle emeklileri ve sabit gelirlileri olumsuz etkiliyor. İnsanlar geçim sıkıntısı içinde boğuşuyor ve geleceğe dair endişeler artıyor. Ancak ekonomik sıkıntılar ve algı yönetimiyle zamanları gereksiz tartışmalarla harcanıyor. Bir örnek olarak, Sayın Erdoğan'ın "simit hesabı" yaptığı dönemi hatırlatalım. Ancak şimdi bu gibi konularla pek ilgilenmiyor. Aslında temel konu ailelerin temel ihtiyaçlarını karşılayamamaları ve yaşam mücadelesidir. Örneğin, basit bir simit ve çayın aylık masrafları bile oldukça yüksek. İnsanımız eline geçen parayla ailenin temel ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak?
Bu durumda aileler, mutfak masrafları, çocukların eğitim masrafları, kira, doğalgaz, elektrik, su, kitap masrafları gibi bir dizi giderle karşı karşıya kalıyor.
Asgari ücretin açlık sınırının altında olması ve enflasyonun sürekli artması, ailelerin yaşam standardını düşürüyor ve ekonomik sıkıntıları daha da derinleştiriyor. Bu koşullarda bir aile nasıl hayatını idame ettirecek? Gerçekten de yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan ailelerin karşılaştığı zorlukları görmezden gelmek veya başka konularla meşgul etmek insani bir yaklaşım değildir.
Sonuç olarak, ülkemizin karşı karşıya olduğu ekonomik sorunlar ve ailelerin yaşam mücadelesi göz ardı edilemez. Algı yönetimi yerine gerçek sorunlara odaklanmak ve toplumun refahını artırmak için etkili çözümler üretmek gereklidir. Günü geçirme adına uygulanan politikalara altın kıymetindeki zaman boşa harcanmaktadır. Çözüm adına kaynaklarımızın peşkeş çekilmesi de çözümü kilitlemektedir.
Bu bağlamda, Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza ait olan Milli Ekonomi Modeli çözüm olarak öne çıkmaktadır. Bu model, tüketim eksenli bir yaklaşımı benimsemekte ve tüketiciye destek vererek ekonominin canlanması ve istihdamın artması temin edilmektedir.
Sonuç olarak, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu ekonomik sorunlar ve asgari ücretin yetersizliği, toplumun geniş kesimlerini etkileyen önemli bir meseledir. Dövize bağımlılık, enflasyon ve yoksulluk hatta açlık sınırının sürekli yükselmesi gibi faktörlerin üstesinden gelmek için gerçeklerle yüzleşmek bir samimiyet testi niteliğindedir.