Gelin Covid-19 pandemisini konuşalım
Pandemi sadece fizik sağlığımız ile ilgili değildir. Dünya sağlık örgütüne (WHO) göre sağlık, sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değildir; bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir.
Bu açıdan baktığımızda ülke olarak ne kadar sağlıklıyız acaba, maalesef cevap hiç de iç açıcı değil.
Covid-19 pandemisinde ülkemizdeki toplam vaka sayısı 212 bin 993, can kaybı ise 5 bin 363 oldu.
Bu rakamlar beden sağlığı ile ilgili olanlardır. Sağlıktan bahsettiğimize göre meselenin ruh ve sosyal yönü de dikkate alınmalıdır.
Çevremize bakmamız yeter, toplumun psikolojisi bozulmuş durumda. Evden çıkamayanlar da evden çıkanlar da aynı psikolojiyi yaşıyor. Ya canımız sıkılıyor, yalnızlık hissediyoruz ya da hasta olma riski insanın ruh halini etkiliyor. Biz başkasına, başkası bize Covid-19 lu gözüyle bakıyor. Sosyal yaşam neredeyse sanal aleme kaymış durumda. Belli yaşın üstündeki bireyler ise yalnızlığa mahkûm olmuş durumda.
Ekonominin çarkları durma noktasına gelmiş. Bir taraftan evine ekmek götürmekte zorlanan bireyler diğer taraftan işyerini ayakta tutmak için mücadele veren esnaf ve sanayiciler.
…
Sorunu bütünsel yaklaşım ile çözebiliriz. Bakın Atatürk sağlığa o kadar önem veriyor ki, daha Cumhuriyetin kuruluşundan önce çıkartılan 3 nolu kanun ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığını kuruyor. Yetmiyor sağlık ve eğitimi birlikte götürüyor.
Atatürk, koruyucu hekimliğe son derece önem veriyor. Bakın ilk sağlık bakanı Refik Saydam’ın ismini taşıyan Hıfzıssıhha Enstitüsü kuruluş amacına yönelik olarak son derece başarılı şekilde bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmiştir. Bu kurumda 17 farklı tip aşı üretiliyordu. Kızılay aracılığıyla 1937 yılında Çin’de ki, 1948 Kahire’deki kolera salgınında aşı gönderilmişti. 1953 yılında, BCG ve İnfluenza aşıları üretim laboratuvarları, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından örnek iki tesis olarak gösterilmiştir.
Ancak Atatürk’ten sonra onun basiretinden onun teşebbüslerinden istifade edilememiştir. Yetmedi O’nu yok kabul etme adına, siyasiler başlarını kuma gömmüşlerdir.
Eğer biz yeniden Atatürk’ün gözüyle bakamazsak hastalıklarla nasıl başa çıkılacaktır?
…
Yine günümüzde Sosyal devlet kriterlerinden uzak olunduğu için temel yaşamsal başlıklar sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Covid-19 bulaşından uzak kalmak için maske, sosyal mesafeye uyum ve el hijyeni çok önemlidir. Tamam, ‘hayat eve sığar’ ancak insanların ekonomik olarak geçimleri ve asgari ihtiyaçları nasıl karşılanacaktır.
Milli Ekonomi Modeli (MEM) Sosyal Devlet Milli Devlet kapsamında ev hanımlarına maaş, çocuklara maaş, engellilere maaş, vatandaşlık maaşı verilseydi ekonominin çarkları yavaşlamayacak insanların ruh sağlığı daha yerinde olacaktı.
Ekonomik ve sosyal sorunların çözümü için, sırtınızı bir medeniyet anlayışına dayamanız gerekiyor. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın kaleme aldığı tezlerin ışığında yürümemiz gerekiyor. Bunu BRICS devletleri uyguladı uyguluyorlar. Bizim ülkemizde ise irtihal yapılıyor. Kapalı kapılar ardında MEM’den ne çalabiliriz konuşuluyor. Milli paranın ne kadar anlamlı ve ülke ekonomimizi kurtaracak yegâne metot olduğu konuşuluyor. Peki, uygulayabilirler mi? Cevap, hayır. Neden? çünkü bizim paramız milli para değil. Bizim cebimizdeki para, Doların ve Euro’nun tercümesi olan paradır. Konvertibl para olabilmek adına, paramız peşkeş çekilmiştir. Kendi parasını basamayan bir ülke konumuna gelinmiştir. Bayrak nasıl bir ülkenin bağımsızlığının göstergesi ise, o ülkenin parası da bir başka bağımsızlık göstergesidir. MEM’i uygulamanın koşulu öncelikle bağımsız olmaktan geçer. Yani paranızı kendiniz yöneteceksiniz, senyoraj (para basma) hakkını devlet bağımsız olarak kullanabilecek.
Sonuç olarak, siyasilerin görevi çözüm üretmektir. Toplumun hassasiyetleri ve kutsalları üzerinden ötekileştirmek asla olmamalıdır. Konuşulması ve yapılması gereken bütün vatandaşları beden sağlığı, ruh sağlığı ve sosyal iyilik haline taşımaktır; yoksa suyu bulandırıp balık avlamak hiç değildir.