Gözümüz ve kulağımız Suriye Sınırında
Arap Baharı adı altındaki işgal sürecinde sıra Suriye'ye gelmişti. İşte bu noktada Amerika'nın taktiği değişti. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) un başlangıcında, okyanus ötesinden bölgemize tankıyla topuyla gelen Amerika'ya, Irak çıkartması çok ağıra mal olmuştu. Vietnam işgalinde çırak olan ABD, Irak'ta kalfalık dönemini yaşadı. Arap Baharında ise ustalık dönemini yaşamaktadır. ABD, elini taşın altına sokmadan ustalıklı manevralarla bölgemizi sürekli germekle meşgul. Medyasıyla, ekonomik yaptırımlarıyla, bağlantılarıyla, uzantılarıyla masa başı manevralar yapıyor. Eş Başkanlığı üzerinden, BOP sürecini devam ettiriyor. Bırakınız askerini, mühimmatını, parasını bile harcamıyor. Bütün yükü Türkiye'ye yıkmış vaziyette. Milletimizin bu kadar sıkıntısına rağmen, onun adına devletimizin bütün imkanları kullanılıyor. Erdoğan son yaptığı açıklamada ülkemizin Suriyeli mülteciler için yaptığı harcamanın 150 milyon doları bulduğunu ifade etti. Bu da yetmiyor, şimdi de ABD adına milletimiz ve devletimiz tehlikeye atılıyor. Hükümet büyük bir teslimiyet içerisinde, Suriye topraklarında bir tampon bölge oluşturmak için her türlü riski göze alıyor.
Bakınız, Kilis'te sınırın sıfır noktasına kurulan mülteci kampı kurmak ne anlama geliyor?
1. Planlanan tampon bölgenin sıfır noktasında hazır beklemek.
2. Mültecilerin Suriye tarafında ki çatışmalara anında en kısa sürede müdahale etmesini temin etmek.
3. Suriye'den gelecek provakatif saldırılara karşı açık olmak.
4. İstendiğinde sınırımıza müdahale oldu diyerek, Suriye ile savaş başlatmak.
NATO, eli tetikte bekliyor. Güya müttefik ülke olan Türkiye'yi koruyor. Sınırımıza saldırı olursa devreye gireceğini ifade ediyor. İşte son dönemde hep bunların tatbikatı yapıldı. Sınırımıza yakın yerdeki bir çatışma sonucu, sıfır noktasındaki kamp da tabii olarak bundan etkilendi. Artık yorum yapmak elinizde, bunu sınır ihlali olarak bile kabul edebilirsiniz. Veya daha büyük çapta bir provokasyon düzenleyip sınırımıza saldırı oldu da diyebilirsiniz. Kısacası konu “kurt ve kuzu” hikayesine dönmüş vaziyette.
Bütün bu olaylar cereyan ederken işin başını Türkiye çekiyor. Sayın başbakanın sanki hiçbir meselesi kalmamış gibi Suriye'yi yalnızlaştırmak adına o ülkeden bu ülkeye seyahat ediyor. Suriye'yi bize düşman edecek her türlü söylemi ifade ediyor. Erdoğan, tampon bölge konusunda bakın Pekin de nasıl konuşuyor: "Şudur, budur kesin bir şey söyleyemem. Dedik ya masaya yatıracağız. En isabetli, en uygun olanı neyse oradan farklı olanına gitme gibi bir adımımız olacaktır. Farklıdan kastım da düşünmek istemediğimizdir, oraya gitmektir.” Bu sözler çok tehlikeli sözlerdir. Hatta sözün bittiği yerdir bu sözler. Dünya krallığına soyunmuş Amerika'ya jandarma mı oldu bu millet?
Birleşmiş Milletlerin dahi kabul etmediği bu girişimler uluslararası hukuk açısından da bir illegalitedir. Konuşulan da yapılan da tarih önünde cereyan etmektedir. Bunun hesabını ne dünyada ne de ahirette vermek mümkün olmayacaktır. Yine Amerika'nın kışkırtmasıyla Kuveyt'e giren Saddam'ı yine tepe tepe kullandıktan sonra canına kıyanın da Amerika olduğunu hiç ama hiç unutmamak gerekir.
İşin bir başka boyutu, mücadele diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi sadece Suriye ile sınırlı değildir. İşin içinde Rusya vardır, İran vardır, Çin vardır, Irak vardır. Yapılan yanlışın faturası çok ama çok ağır neticelere gebedir. Bir kıyamet savaşına doğru gidildiği ayan beyan ortadadır. Türkler, haçlının safında Müslümana karşı namlu doğrultmaktan vazgeçmelidir. Kendimiz olarak kalmalı, uşak ve taşeron olmamalı; tarihte olduğu gibi hakkın ve haklının yanında mı yerini almalıdır.
Fertten millete kadar herkes kendi nefsinde kararını vermelidir.